YURTTA SULH DARBE KONSEYİ İMİŞ..!
Şu sıralar bu iktidar yüzünden yurtta sulh olmadığı propagandası yaygın. Cihanda sulh ise hiç mümkün görünmüyor.
millivicdan.org - 12 Eylül 1980 darbesini yapanlar “Millî Güvenlik Konseyi” adlandırmasını uygun bulmuşlardı.
Güvenlik ihtiyacının en yüksek seviyede olduğu bir dönemdi. Her Allahın günü sağdan soldan gençler öldürülüyor, halk bu anlamsız savaşın nasıl bitirileceğini kestiremiyordu. Bu ortamın birçok darbeci unsuru iştahlandırdığı tahmin edilebilir. Sağdan soldan darbeci askerler olduğunda şüphe yoktu. Böyle bir zamanda askerî hiyerarşi bozulmadan yapılan darbe, hiç bir mukavemetle karşılaşmadı.
Askerin sıkıyönetimini kanlı çatışmaların sona erdirilmesi için meşrû gören halk bir gün sandığın önüne geleceğini bilerek sabır ve tahammül gösterdi. Hatta halk oylamasında darbecilerin Anayasa'sına % 90'ın üzerinde “evet” dedi. Böylece darbe liderinin devlet başkanı olmasını da onayladı.
Gelelim son darbe teşebbüsüne...
Bu yavrular kendilerini “Yurtta Sulh Konseyi” olarak adlandırmışlar, TRT'den okuttukları bildiriden öğrendik bunu...
Şu sıralar bu iktidar yüzünden yurtta sulh olmadığı propagandası yaygın. Cihanda sulh ise hiç mümkün görünmüyor.
Yani Kemal Paşa'nın nas addedilen vecizesinin hiç olmazsa birinci bölümüne atıf yaparak yola çıkmak fena fikir değil. Eğer bu mel'unlar başarıya ulaşsalardı, Allah göstermesin, neler yazılıp çizilecekti? Darbe teşebbüsü başarısız kılındıktan sonra bütün köşe yazarları darbenin önlenmesinden duydukları memnuniyeti dile getirdiler. “Ne yani kardeşim, diktatörlük var, yargıya baskı had safhada, gericilik almış başını gidiyor, keşke darbe sonuca ulaşsaydı” diyen çıkmadı. Bu durum bütün basın kalemşörlerinin gerçek memnuniyet ifadesi olabilir mi? Benim “ihanet medyası” dediğim bir grup yayın var. Onlar ilk günden darbe şakşakçılığı yapamayacakları için farklı bir üslup kullandılar.
Mesela Cumhuriyet, çok açık olmasa da darbenin başarıya ulaşmamasından memnun olmadığını birinci sayfasına yansıttı. Bölücü terör örgütünden hizalanan gazeteler “tamam darbe kötü de tahakküm de kötü”, “ne askerî darbe ne saray darbesi” demekten geri kalmadılar. En açık konuşan onlardı...
Bugüne kadar darbeler ve darbecilerin yanında saf tutan meşhur simaların bir kısmı, darbe karşıtı olduklarını açıkça beyan ettiler. Bazıları ise kerhen yazdılar. Bu tür yazarların Sözcü'de kümelendiği tahmin edilebilir. Darbecilerin yılmaz meddahı, değişmez muhbiri, emniyetsiz Emin yazısına “Biz güce taparız” başlığını koyarak zamirini ortaya döktü. Yani, hem kendi paralelinde olanlara “eğer darbe başarıya ulaşsaydı, böyle yazmayacaktınız” demek istedi, hem de kendi konumunu açık etti. Doğru söylüyordu aslında. Ebukelb (maalesef bu kelimenin Türkçesi yok, Türkçede “itoğlu” var da “itbabası” yok) Bekir darbeyi “müsamere” olarak niteleyerek memnuniyetsizliğini açıkça dışa vurdu. Tabiî gayri memnunlar içinde bizim defalarce echeliyetini ilan ettiğimiz Yılmaz Özdil de var. Mesela şunu anlayamamış: “Oldu olacak, basit bi soru daha sorayım. TSK bile darbeye karşı kendisini savunmak için organize olamazken”¦
Türkiye'nin ücra köylerine kadar tüm camileri, nasıl oldu da, bu kadar çabuk organize olup sela okudu? Nasıl oldu da, tüm imamlar, tüm müezzinler bu kadar çabuk organize olup, memleketin tüm minarelerinden aynı anda, aynı cümlelerle ”˜sokağa dökülün' çağrısı yapabildi?” Bunun cevabı çok basit: Modern haberleşme teknolojisi bunu mümkün kılıyor!
Bu takımın Yurta Sulh Konseyi'nin başarıya ulaşması halinde neler yazabileği hususunda havsalamız yetersiz kalabilir! Neyse ki, bu konseyin gerçek adı Yurtta Darbe Konseyi ve herkes bunu çok iyi biliyor!