YAKIN DÖNEM TÜRKİYE-RUSYA İLİŞKİLERİ - Mustafa AKIN | Milli Vicdanın İlimle Hicreti
  • YAZARLAR
  • Emrullah ÖNALAN
  • Mehmet Zeki İŞCAN
  • Cevat GERNİ
  • Hasan SAĞINDIK
  • Seyfullah TÜRKSOY
  • Menderes ALPKUTLU
  • Lütfü ŞEHSUVAROĞLU
  • Turan GÜVEN
  • M. Hanefi PALABIYIK
  • Kemal Polat
  • İrfan SÖNMEZ
  • Mustafa AKIN
  • Hacı GÜRHAN
  • Hafize ŞAHİNER
  • Fatma Sönmez
  • Ahmet ÜNAL
  • İrfan SEVİNÇ
  • Şahabettin YILDIZ
  • Oğuzhan ÖLMEZ
  • Ahmet Coşkun DÜNDAR
  • Muharrem BİTİREN
  • Mehmet SAĞLAM
  • Mete ÖZDİKİCİ
  • Ahmet ÖZTÜRK
  • Ufuk ÜNAL
  • B.BARIŞ KERİMOĞLU
  • M.Çağdaş ÇAYIR
  • Ahmet İZZETGİL
  • ERHAN HAŞLAK
  • Veysel AŞKIN
  • Suat UNGAN
  • Hayrullah DEMİR
  • Cemil İLBAŞ
  • Tahsin BULUT
  • Coskun KÖKEL
  • Bülent KARAKELLE
  • Senar BAŞAK
  • Küşat TAŞKIN
  • Orhan ARSLAN
  • Hakkı DURU
  • Hüseyin AKDOĞAN
  • Osman Kenan AKSOY
  • Hayrettin NEŞELİ
  • Kerim Alperen İBİŞ
  • R.Alparslan TOMBUL
  • Mehmet DOĞAN
  • Ali ARASOĞLU
  • Manaf BAGİRZADE
  • Zülfikar ÖZKAN
  • Veysi ERKEN
  • Abdulnasir KIMIŞOĞLU
  • Ömer YÜCE
  • Cengiz Yavilioğlu
  • Kemal YAVUZ
  • M.Lütfü YILDIZ
  • Orhan İBİŞOĞLU
  • Mehmet OKKALI
  • İsmet TAŞ
  • İsmail GÜVENÇ
  • M.Alperen ÇÜÇEN
  • Orhan KAVUNCU
  • Mustafa Toygar
  • Mete GÜNDOĞAN
  • Sadi SOMUNCUOĞLU
  • Ertugrul ASİLTÜRK
  • Yunus EKŞİ
  • Muhammet Esat KESKİN
  • Yücel OĞURLU
  • Aynur URALER
  • Hasan Gökhan Kotan
  • Mehmet Akif OKUR
  • Bozkurt Yaşar ÖZTÜRK
  • Mahmut Celal ÖZMEN
  • Fazlı POLAT
  • Mustafa İLBAŞ
  • Serkan AKIN
  • Musa IŞIN
  • Gündüz GÜNEŞ
  • Enver Alper GÜVEL
  • Necdet TOPCU
  • Onur ERSANÇMIŞ
  • Mehmet Bozdemir
  • Fahri Akmansoy
  • M. İkbal Bakırcı
  • M.Talât UZUNYAYLALI
  • Rubil GÖKDEMİR
  • Zeki ŞAHİN
  • Özkan ÖZKAYA
  • Dr. Muhsin YILMAZÇOBAN
  • İparhan UYGUR
  • Sami ŞENER
  • Hakkı ÖZNUR
  • Mehmet MUTLUOĞLU
  • Nurettin KALDIRIMCI
  • Ali Rıza MALKOÇ
  • Namık Kemal ZEYBEK
  • Atilla BİTİGEN
  • Mahmut Zeki ÇABUK
  • Emre KESKİN
  • Şener MENGENE
  • Selami BERK
  • Mehmet MUTLUOĞLU
  • Abdullah NEHİR
  • Gafur OTURAK
  • Recai ÇELİK
  • Ahmet Berhan YILMAZ
  • Nazmi ÖLMEZYİĞİT
  • Necdet BAYRAKTAROĞLU
  • Tarık Sezai KARATEPE
  • nikaO
  • Mustafa Duman
  • Ramazan ASLANBABA
  • Feyzullah BUDAK
  • Mahmut Esfa EMEK
  • Orhan SÖYLEMEZ
  • Asiye TÜRKAN
  • MİLLİ VİCDAN
  • KONUK MAKALELERİ
    YAKIN DÖNEM TÜRKİYE-RUSYA İLİŞKİLERİ
    Yazar: Mustafa AKIN
    Rusya himayesindeki bir Suriye, her zaman bizim için sorun olacaktır. Sınır güvenliği, terror örgütlerinin desteklenmesi, Akdeniz'de kara suları, kıta sahanlığı ve ekonomik bölge gibi hassas kavramlar karşımıza daha sık çıkacaktır
    millivicdan.org - Rusya, 30 Eylül 2015 tarihinden itibaren, Suriye topraklarında mevcut yönetimi desteklemek amacıyla gerek muhalif gruplara ve gerekse DAEŞ militanlarına hava saldırıları düzenlemektedir. Asıl amacın Esad'ı iktidarda tutmak olan bu harekat, çevre ülkelere de zarar vermeye başlamıştır. Özellikle Türkiye bu harekattan rahatsız olduğunu her defasında beyan etmiştir. Fakat Rusya kendi bildiğini okumaya devam etmektedir. Beşşar Esad, Putin'in babasının oğlu olmadığına gore, Rusya'yı Suriye'de böyle bir operasyona sevk eden çekici unsur acaba nedir? Bu makalede bu konu çerçevesinde Rusya'nın “Yakın Çevre” politikası kapsamında Türkiye ile olan ilişkilerini inceleyeceğiz.

    Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği, 25 Aralık 1991'de Devlet Başkanı Mihail GORBAÇOV'un istifa etmesi nedeniyle aniden dağılmaya başlamış ve bu dünyada şok yaratmıştır. Şoku kısa sürede atlatan Rus liderler geleneksel politikalarına dönmeye başlamışlardır. Yapılan seçimlerde oluşan yeni Parlamentoda da (Duma) aşırı milliyetçi akımların egemen olması Rusya siyasetinin acımasız olacağının ilk işaretini vermiştir.

    Bunun sonucu olarak, Rus Yönetimi genelde dış ilişkilerinde daha dayatmacı (assertive) bir eğilime girmiştir. Ancak, ABD başta olmak üzere Batılı ülkelerle ilişkilerinde güç dengesinin kendi aleyhinde olduğunun ve ayrıca Batının teknolojik ve mali yardımına muhtaç bulunduğunun bilincinde olan Moskova, bu nedenle yeni dış politika yaklaşımında Batıya karşı ölçülü (restraint) davranma mecburiyetini duyarken, Ankara'ya karşı daha sert ve dayatmacı bir tutum takınmıştır. Çünkü özellikle Orta Asya Türk Cumhuriyetlerinde Türkiye'yi kendine rakip olarak görmüştür. Bunda tabi ki Türk yetkililerin yersiz ve zamansız açıklamalarının da önemli bir katkısı vardır. Bu nedenle Türkiye'yi bahse konu ülkelere sokmamak için, yönetimleri baskı ve şiddet ile kendine müzahir gruplardan ve kişilerden oluşturmaya başlamıştır. Böylece Orta Asya Cumhuriyetlerinde Türkiye'nin harekat sahası daraltılmış, kendisine ise geniş bir harekat ve etki sahası açmıştır.

    Gerçekten de 1993 yılı başlarında ilan ettiği "Yeni Dış Politika Doktrini'nde, "yakın çevre" olarak nitelediği ve Rusya Federasyonu'nu güneyinden çeviren eski Sovyet Cumhuriyetleri'nin oluşturduğu kuşağı ve bu meyanda özellikle Orta Asya ve Kafkasya'yı yeni dış politikasının en öncelikli sahası olarak tanımlamış, bu bölgedeki gelişmelerde Rusya'nın birinci derecede söz sahibi olduğu iddiasıyla ortaya çıkmıştır. Amaç, SSCB'nin dağılmasından sonra kurulan BDT'na dâhil ülkeleri, eski düzey ve şekilde mümkün olmasa bile, sıkı bağlarla yeniden Moskova'ya bağlı kılmaktır. Rusya bunun için, BDT içinde Ekonomik Birlik, Gümrük Birliği, Ortak güvenlik Antlaşması gibi bazı düzenlemelere gitmiştir. Moskova bu yola giderken, bu bölge ülkeleriyle ortak ekonomik çıkarlarını anılan ülkelerde mevcut ve sayıları 22 milyona varan Rus azınlıkların yarattığı sorunları ve sınırlarındaki güvenlik konularını (uyuşturu¬cu kaçakçılığı, köktendincilik vs.) gerekçe olarak ileri sürmüştür. Ancak kullandığı yöntemler ileri sürülen gerekçelerin haklı göste¬rebileceği ölçülerin çok ötesine geçmiş ve Moskova'nın başka amaçlar peşinde olduğuna işaret etmiştir. Böylece söz konusu ülkeleri ekonomik, sosyal ve askeri olarak kendine mecbur bir hale getirmiştir. Kısacası arka bahçesini emniyete almış, başka bahçelere çıkış yapmak için kendisine emniyetli bir zemin oluşturmuştur. Burada asıl hedef benim düşünceme göre BDT'nun karnına hançer gibi sokulan ve NATO üyesi olan Türkiye'yi etkisiz hale getirmektir. Bunu Suriye müdahalesi ile çoğunlukla da gerçekleştirmiş bulunmaktadır.

    Uygulanan politikalara ve BDT iç yapılanmasına üye ülekelerden karşı çıkanlar olunca, Moskova yeni dış politika doktrini uyarınca çeşitli baskı yöntemlerine başvurmuştur. Bu kapsamda en başta Moldova, Ukrayna, Gürcistan ve Azerbaycan için¬deki malum etnik sorunları tahrik etmiş ve daha sonra da bunların çözümü için kurtarıcı rolünü üstlenmiştir. Diğer bir deyimle, anılan ülkeleri Rusya'nın yardımına muhtaç hale getirmiştir. Bunun için de, bilhassa Kafkaslardaki askeri varlığını güçlendirme gereğini duyarak bazı askeri tertiplere gitmiştir. Sonuçta, Sovyetler Birliği döneminden kalan Gürcistan ve Ermenistan'daki askeri üslere, da¬ğılmayı müteakip hukuki bir dayanak temini amacıyla, bu iki ülke ile üs anlaşmaları imzalamış, bazı Orta Asya Cumhuriyetlerine yapıtığı şekilde, yine Gürcistan ve Ermenistan'ın üçüncü ülkeler ile olan uluslararası sınırlarına da Rus sınır muhafızları konuşlandırıl-masını Erivan ve Tiflis'e kabul ettirmiştir (Azerbaycan'ın bağımsızlıktan sonra Rus kuvvetlerini ülke dışına çıkarttığı malumdur). Ayrıca Kuzey Kafkasya'daki topraklarında konuşlu askeri varlığını güçlendirmek amacıyla da AKKA'nın tespit ettiği kuvvet tavanlarını yükseltmek istemiştir:

    Son zamanlarda Ukrayna'da bağımsızlık yanlılarını destekleyerek, kendisine kafa tutan bu devleti de hizaya getirmiştir. Kırım'ı haksız olarak ilhak etmiş ve buna hiç kimse ses çıkaramamıştır. Dolayısıyla batı yakasını da emniyete almıştır. Burada emniyetsiz olarak gördüğü tek yön Türkiye tarafı idi. İşte bunu da etkin bir Suriye politikası izleyerek emniyete alacağı görünmektedir. Suriye'ye yerleşmesi ile Türkiye bir NATO üyesi olarak tehdit olmaktan çıkacaktır. Çünkü Türkiye'nin nefes alacak alanı kalmayacaktır.

    Öte yandan, Moskova kendi maddi ve teknolojik imkânsızlıkları muvacehesinde, Orta Asya ve Kafkasya'daki petrol ve doğal gaz yataklarının işletilmesine Batılı şirketlerin iştirakine ses çıkarmamakla beraber, bunların dünya pazarlarına sevkıyatını imkân ölçüsünde kendi tekeli altında tutma çabası içine girmiştir. Moskova'nın bu konudaki girişimlerini de, keza yakın çevre politikası çevesinde değerlendirmek doğru olur. Yeni geliştirmiş olduğu güney akım projesi bunun en bariz örneklerinden biridir. Bu hat ile gaz, Karadenizden geçerek, Türkiye üzerinden Yunanistan sınırına ulaştırılacaktır. Kendisi açısından güvenlikli ve stratejik bir bir projedir.

    Buna karşılık, Orta Asya'daki Cumhuriyetler ile Azerbaycan ve Gürcistan'ın, bağımsızlıktan sonra Türkiye ile ilişkilerine önem verdikleri ve laik, demokratik ve pazar ekonomisi uygulayan Türkiye'yi kendilerine model aldıkları malumdur. Türkiye de, hem aralarında tarihi ve hissi bağlar bulunan bu ülkelerin beklentilerini karşılamak ve onların ekonomik ve siyasi bağımsızlıklarını güçlendirmek, hem de bu suretle bu devletlerle tesis edeceği yakın işbirliği sayesinde aynı zamanda kendi ekonomik çıkarlarını geliştirmek amacıyla bu ülkelere açılmıştır. Tabi bu durum Rusya'yı rahatsız etmiş, Azerbaycan'a Ermenistan'ı saldırtarak Karabağ'ı aldırmış, böylece Azerbaycan'ın elini kolunu bağlamıştır. Aynı şekilde Gürcistan'da Abhazya ve Güney Osetya iç savaşlarını başlatarak, Gürcistan'a da bir ders vermiştir. Sonuçta bu ülkeler hala Rusya'nın güdümünden çıkamamış, çıkacak gibi de görünmemektedirler.

    Türkiye bu çerçevede, mezkür ülkelerin petrol ve doğal gaz yataklannın işletilmesi ve bunların uluslararası pazarlara sevki, boru hatları konularına da pek tabii olarak ilgi duymuştur. Ancak hükümetimiz anılan ülkelerle işbirliğinde Rusya'yı bölgeden dışlamayı hiçbir zaman aklından geçirmiş değildir, esasen ne siyaseten ne de maddi olanakları açısından bunu gerçekleştirebilecek durumda da değildir. Türkiye, bu bölgede Rusya'yı bir ortak olarak görmektedir ve her vesile ile Moskova'daki liderlere en üst düzeyde bu mesajı mükerreren vermiştir. Bununla birlikte, Türkiye'nin bu bölgelere yakın ilgisi, Moskova'da kendi stratejik çıkarlarına ters düşen bir olgu olarak algılanmış ve rahatsızlık yaratmıştır. Bu durum, özellikle petrol ve doğal gaz boru hatları açısından geçerlidir. Yani Rusya benim dışımda bu bölgelerde bağımsız hareket edemezsin anlamında hareketlerde bulunmakta, muhatap ülkeler de buna karşı çıkamamaktadırlar. İlgili devletler, Rusya'nın müsadesi oranında Türkiye üzerinden ticaret yapmaya çalışmaktadırlar.

    Öte yandan bilhassa Kafkaslarda, Rusya'ya yönelik herhangi yeni ya da ilave bir tehdit söz konusu olmadığı halde, Moskova'nın Gürcistan ve Ermenistan'da askeri varlığını güçlendirme ve de bu iki ülkenin Türkiye ile ortak sınırlarına Rus sınır muhafızları ko¬nuşlandırma girişimleri, keza kendi güney bölgesi için AKKA'nın saptadığı kuvvet tavanlarını yükseltme ve bu arada bölge ülkeleri için öngörülen AKKA tavanlarından bir kısmını da devralma teşeb¬büsleri, Ankara'da uygun karşılanma şöyle dursun, haklı olarak Türkiye'ye karşı bir tavır olarak algılanmıştır. Ancak elden gelen bir şey yoktur. Ne istiyorsa onu yapmakta, biz de izlemekle meşgul olmaktayız.

    Orta Asya ve Kafkas ülkelerini kontrolü altına alan ve Türkiye'yi de etkisiz eleman haline getiren Rusya, gözünü yakın çevrenin dışına yani Suriye'ye dikmiştir. Çünkü Çarlık döneminden itibaren devam eden sıcak denizlere inme politikası hala devam etmekte, bu kapsamda Suriye çantada keklik olmaktadır. Zaten yıllardır Suriye'nin Lazkiye şehrinde konuşlu bir üsse sahip idi. Bu üssü geliştirerek ve takviye ederek Suriye'yi tamamen kontrol altına alıcı operasyonlarına başlamıştır. Bu konuda ABD ve AB ülkeleri de çekimser kalınca meydan Rusya'ya kalmış oldu. Şu an teror örgütlerini vuruyorum bahanesi ile mevcut rejime muhalif bütün unsurları ateş altında tutmaktadır. Hatta Türkiye'nin gözünün içine baka baka, dalga geçercesine Türkmen köylerine yoğun bir saldırı başlatmış durumdadır. Kısacası bölgenin kabadayısı havasıyla önüne gelene vurmaktadır. Ne zamana kadar, Suriye'yi kontrolü altına alıp, iyice yerleşip, sıcak denizlere emin bir şekilde oturuncaya kadar bu saldırılarına devam edecektir. Bize ve diğer ülkelere düşen ise boş boş konuşup, Rusya'yı kınamak kalacaktır. Suriye kara ve hava sahası şu an Rusya'nın kontrolü altındadır. Dolayısıyla ondan izinsiz ne bir güvenli bölge oluşturabilirsiniz, ne de mevcut rejimi yıkabilirsiniz. Sadece Suriye hava sahasındaki savaş uçaklarının dansını izlersiniz. Dolayısıyla iflas eden Suriye politikasını tüm devletler oturup tekrar gözden geçirmelidir. Rusya'ya mahallenin kabadayısı payesini vermemek gerekir, yoksa sıcak denizlere inen Rusya'yı bir daha oradan çıkaramazsınız.

    Bu durum Türkiye açısından çok tehlikeli bir sonuç doğuracaktır. Sonuç; ezeli düşman Rusya ile 800 km.lik bir sınırda komşu olmak olacaktır. Yani stratejik manada doğuda İran, Gürcistan ve Ermenistan, batıda Yunanistan ve Bulgaristan, kuzeyde Rusya, Güneyde Rusya ile boğazı sıkılan Türkiye nefes alamaz bir hale gelecektir. Bu da Türk dış politikasının başarısı olarak tarihe geçecektir.

    Daha once de değindiğim gibi bu Rus operasyonu komşu ülkeleri taciz eder hale gelmiştir. Nitekim Türkiye sınırlarını ihlal eden Rus uçaklarına yönelik olarak, Rusya ile protokol yapılmış, Savunma Bakanlıkları arasında direkt askeri dialog geliştirilmiştir. Fakat buna rağmen ihlaller devam edince Türkiye bir Rus uçağını düşürmüştür. Şimdi Putin çok haklıymış gibi kükreyip duruyor. Nihayet mahalle kabadayısına birisi bir tokat attı ve o da ne yapacağını şaşırdı. Bundan sonraki siyasi ve diplomatic duruşumuz gayet dik olmalıdır ki, yaptığımız bu eylem etkin ve diğer devletlere örnek olsun.

    Sonuç olarak, Rusya uygulamış olduğu akıllı ve sert dış politika kuralları ile başarılarına başarı katmaktadır. Şu an önünde duracak bir ülke de görünmemektedir. Yüzyılların hedefi olan sıcak denizlere inme politikası şu an gerçekleşmek üzeredir. Bu durum Rusya'yı dünyaya bağlayacak en kısa mesafe olduğu gibi, Ortadoğu enerji kaynaklarına, Afrika maden yataklarına ve dünya stratejik ulaştırma yollarına yaklaştırmış olmaktadır. (Tabi Türkiye'yi etkisizleştirir ise). Ayrıca dünya siyasetine artık daha çok ağırlık koyacaktır. Rusya'nın Suriye politikasının başarılı olması ayrıca ABD ve AB politikalarının da iflası anlamına gelmektedir ki bu da dünya devletleri nezdinde Rusya'ya büyük bir psikolojik üstünlük sağlayacaktır. Bundan sonra ABD dünyada süper güç olamayacaktır ki bu da onların sorunu.

    Türkiye açısından ise, Rusya himayesindeki bir Suriye, her zaman bizim için sorun olacaktır. Sınır güvenliği, terror örgütlerinin desteklenmesi, Akdeniz'de kara suları, kıta sahanlığı ve ekonomik bölge gibi hassas kavramlar karşımıza daha sık çıkacaktır. Önemli olan etkin, kararlı ve dirayetli dış politikalarla Rus oyunlarını etkisiz kılmamızdır. Aksi takdirde boğazı sıkılmış, can çekişen bir Türkiye oluruz ki, bu durum hiç istemediğimiz bir sonuçtur.

    Mustafa AKIN
    (E) Albay
    Uluslararası İlişkiler Uzmanı
    KAYNAKLAR :
    McCAULEY, Martin; The Khrushchev Era. 1953-1964, Seminar S History, Pearson & Longman Education Group Limited Publishers, 1995, s. 45, 56-60.
    Bkz. MANSUR, Raul; Moskva. Görsel Gezi Rehberleri Serisi, Dost Kita¬bevi Yayınları, Ankara, 1999

    Bkz. NETCHEOLODON, General; Rus İhtilali ve Yahudiler, Sebil Yayıne¬vi Yayınları, 2.Baskı, İstanbul, 1996.
    http://www.russianembassy.org.

    ELNUR,Hasan Mikail, Yeni Çarlar ve Rus Dış Politikası, IQ Yayıncılık, 2007,İSTANBUL, s.255
    MARPLES, R. DAVID; Russia, 1917-1921, Pearson Education L sex, 2000, s. 78, 89.
    http://www.mid.ru.