VICDAN ZORBALIĞA KARŞI
Stefan Zweig, "Castellio Calvin'e Karşı" ya da "Vicdan Zorbalığa Karşı" eseri geçmişte yaşanmış mücadeleden günümüze ibretler kadar, bugünün sorunun kaynağını anlatan muhteşem bir eser.
millivicdan.org - Almanya Protestanlığın doğduğu Katolik zulmünden, kilise baskısından bireyi özgürleştirmiş reform hareketlerinin de öncülüğünü yapmış bir coğrafya. Yahudi olduğu için dışlanmış, ülkesinden ayrılmak zorunda kalmış, Hitler'in hüküm sürdüğü karanlık dönemlerde yaşamış bir münevver. Alaca karanlık kuşağında özgür düşüncenin, ifade özgürlüğü, inanç hürriyetinin sözcülüğünü yapmış bir aydının kitabı.
Katolik kilisenin baskısına, zulmüne karşı daha özgürlükçü bir din anlayışı gelişiyor. Bunun ilk temsilcisi olan John Calvin şahsında mazlumken, güçsüzken, dini özgürlüğü savunan bir din adamının mutlak gücü eline geçirince nasıl bir zorbaya dönüştüğünü anlatıyor. Katolik ruhbanlık eli ile dini tekelleştirip kendi yorumu dışındaki farklı inanışları engizisyon mahkemesince nasıl sapkın diye diri diri yaktığını anlatıyor. Önce kutsal kitap farklı dillere çevrilmesi sonrasında ruhban sınıfı olmadan aracısız direk Tanrı'ya ibadet ve özgürce kutsal kitap okuma anlama ve yaşama savunuluyor. Calvin Cenevre şehrinin bütün yetkilerini eline geçirince aynı şekilde kendi dini yorumunu tek gerçek olarak dayatıyor, farklı yorumları sapkınlık olarak görüyor. Protestanlar'ın Katolik Kilisesi'ne karşı giriştikleri mücadelede “düşünce ve inanç özgürlüğünü” ateşli biçimde savunan Calvin, Cenevre'de iktidarı ele geçirince bir din devleti sistemi kurar. Bir diktatöre dönüşüp toplumu kendi belirlediği kalıbın içine hapseder: İnsanların yakıldığı, işkence gördüğü, herkesin birbirini ihbar ettiği baskıcı bir ortam söz konusudur artık. O kadar büyük bir korku salıyor ki yüzlerce yıl özgür düşünce ortamı olmadığı için Cenevre kuraklaşıyor ve tek renge mahkûm ediliyor. Bilim, sanat, felsefe, edebiyat, şiir açısından fakir bir dönem yaşanıyor. İnsanlar donuk soğuk ve güvensiz, dışarı çıkmaya korkan, farklı kişilerle bir araya gelmeye çekinen asosyal varlıklara dönüşüyor.
İspanyol aykırı, sivri dilli ama öğrenmeye, yeniliğe aç bir insan olan Michael Servetus teslisi, vaftiz olmayı ve kadercilik anlayışına karşı çıkan inançlı biri. Tarih ve Mukaddes Kitap üzerine yaptığı araştırmalar sonunda Serveto, Hristiyanlığın, Milattan Sonraki ilk üç yüzyılda yozlaştığı sonucuna vardı. Constantinus ve ardıllarının, yanlış öğretileri desteklediklerini ve bunun, zaman içinde Üçlemenin resmi bir öğreti olmasına yol açtığını sonucuna vardı. Servetus 20 yaşındayken, De Trinitatis Erroribus (Kutsal Üçleme Hataları Üzerine) adlı kitabını yayımladı ve bu çalışması onu, Engizisyonun başlıca hedefi haline getirdi. Servetus her şeyi çok iyi anladı ve şöyle yazdı: “Mukaddes Kitapta Üçlemeden hiç bahsedilmiyor... Tanrı'yı kendi kibirli felsefi kavramlarımız aracılığıyla değil, Mesih aracılığıyla tanırız.”* O ayrıca, kutsal ruhun bir kişi değil, Tanrı'nın etkin gücü olduğu sonucuna da vardı. İncili Fransızcaya çevirir. Fakat Calvin'e fikrini sormak ve düşüncesini anlatan bir mektup yazar. Calvin öncelikle bu kitabı yayınlanmasını önler sonra onu sapkınlıkla suçlayıp Katoliklere ispiyonlar. Viyana'da sarayda hekimlik yaptığı için aristokrat çevrece engizisyondan kurtulur. Ama Cenevre'ye Calvin'in vaazını dinlemeye geldiğinde Calvin onu tanır ve kolluk kuvvetlerine yakalatır. Cenevre Kent Konseyi'nde yargılanır. Hakkında teslisi reddetmekten ve çocuk vaftizine karşı çıkmaktan dolayı engizisyon tarafından da aranmaktadır. Servetus'a verilen ceza, oduna bağlanıp yakılmaktı. Daha fazla acı çekmesi için başına yeşil sülfür sürülmüştür. Yarım saat süren inleme, acı çekme ile vahşi şekilde katledilmiş. Miguel Serveto, 27 Ekim 1553'te İsviçre'nin Cenevre kentinde bir direk üzerinde yakıldı. Jean Calvin'i destekleyen bir papaz olan Guillaume Farel, izleyicileri şöyle uyardı: “[Serveto] şüphesiz hakikati öğrettiğini düşünen akıllı bir adamdı, fakat İblis'in etkisi altına girdi. . . . . Aynı şeyin sizin de başınıza gelmemesi için dikkatli olun!”
Serveto'nun ölümü, dördüncü yüzyıldan beri hâkim olan ideoloji ve zihniyette bir dönüm noktası oldu. Haksız yere dini düşüncesi nedeni ile öldürülmesi haksızlık olduğunu haykıran hümanistler olmuştur. Hukukçu Boudin dini suçun kent meclisince cezalandırmasının hukuksuzluk olduğunu söyleyerek ilk tepkisini verir. İtalyan şair Camillo Renato, olayı şu sözlerle protesto etti:
“Böyle bir davranışı ne Tanrı destekler ne de ruhu. Mesih onu inkâr edenlere bile böyle davranmadı.”
En sistematik ve muhteşem cevabı üniversitede bilim adamı olan, döneminin önde gelen bilginlerinden Sebastian Castellio vermiştir. Calvin'in kendi görüşlerine aykırı fikirleri savunduğu gerekçesiyle Serveto adında bir başka bilgini din adına yaktırmasıyla kimsenin söylemeye cesaret edemediğini söyler: “Bir insanı öldürmek asla bir öğretiyi savunmak değildir, bilakis: Bir insanı öldürmektir.”
Böylece Castellio ve Calvin arasındaki amansız mücadele çağları aşan bir boyut kazanır”¦
Serveto'nun yakılması için odun yığınını tutuştururken Castellio'nun dudaklarındaki itham edici kelimeleri de alevlendirmiş olur. Calvin her türden hür vicdana savaş ilan edince, Castellio da vicdan adına ölümü göze alarak ona meydan okur. Ona karşı müstear isimle cevap olacak kitap yazar ancak Calvin engellediği için basılamaz. Ama önce adi odun hırsızlığı ile suçlanır, kiralık ajanlarca iftira atılır, mahkeme mahkeme sürünür. Ama üniversite senatosu arkasında durur, boyun eğmez Calvine. Castellio'nun, Calvin'in tahakkümüne meydan okuyuşu, dönemin mutlak otoritesine ve bu bağlamda haksızlığa, zorbalığa, hoşgörüsüzlüğe karşı çıkma cesaretini bulan Castellio'yu bekleyen sonun Serveto'nunkine benzeyeceği düşünülür; ama Castellio, kendi deyişiyle “fil”e karşı savaşan bu “sivrisinek”, yalnız mücadelesinde, gücü tükenmiş halde, cezaya çarptırılamadan, sefalet içinde eceli ile 1563'te ölür.
Bu eserde Castellio'nun şahsında hoşgörüye karşı hoşgörüsüzlük, özgürlüğe karşı vesayet, hümanizme karşı bağnazlık, bireyciliğe karşı mekanikleşme, vicdana karşı şiddet sorunlarını ustalıkla anlatır. Katı ideolojilerin beraberinde getirdiği bireysel ve toplumsal boyutlardaki tehlikelerin ve kıyımların göz önüne serildiği, insanca yaşamak için düşünce özgürlüğünün, hoşgörünün, vicdanın altının çizildiği edebi eseri mutlaka okumanızı öneririm.