TÜRKLÜĞÜN DEMOKRASİ TARİHİ-2- MALIYENIN İSTIKLALI VE PADIŞAHLARIN MAAŞLARI
Türk Töresi ve İslam şerıati mucibince her kes kendi alnının teriyle geçinmek mecburiyetindedir ve bu kanun padişahlara da şamil olduğu için devlet hazinesine el sürmezler.Sürenler ise cinayetle itham edilir: Türkler vergi ile haraca (Aç adamın haram kanı) derler.
millivicdan.org - MALİYENİN İSTİKLALİ, PADİŞAHLARIN MÜDAHALEDEN MEMNUİYETİ VE KENDİ EL İŞLERİYLE GEÇİNMEK MECBURİYETİ
İstanbul'un Dolmabahçe, Çırağan Beylerbeyi vesaire gibi inhitat devri saraylarının göz kamaştırıcı ihtişamlarına mukabil, asılarca Avrupa'yı titreten azamet devrimizden kalan Topkapı sarayının mütevazı manzarası arasında tezada benzer bir fark olduğu gözlerden kaçar!
O mütevazı manzaralı Topkapı sarayı yalnız bir padişahın eseri değildir: İstanbul'un fethinden itibaren muhtelif padişahların yaptırdıkları binalardan teşekkül etmiş bir müşterek eser olmasındandır. Bunun sebebi, eski padişahların devlet hazinesine el atamadıkları için, bu gibi inşaatı kendi keselerinden imece usulü yaptırmak mecburiyetidir
Şu da var ki, inhitat(gerileme) devri padişahların devlet hazinesinden böyük aylıkları aldıkları halde, azamet (güçlü) devri padişahlarından hiç birinin aylığı yoktur! İşte bundan dolayı o muazzam padişahların zaferlerinden te'min ettiği ganimet hisseleri ile, İstanbul'la taşradaki meyve bahçelerinin hasılatından ve bir de dini bir anane mucibince kendi el işlerinin çarşılarla pazarlarda satılmasından elde ettikleri kazançlardan ibarettir
Devlet Hazinesinin bu masuniyetiyle istiklali, daha Orhan ”“Gazi devrindeki ilk Maliye teşkilatı kurulduğu zaman başlamıştır. Mesela (Taşköprülü-zade Mehmet Kemalüddin Efendi)nin Tuhfet-ül-ahbab yay ut Tarih-i saf ismindeki eserinin 1287 İstanbul tabının birinci cüz 'ünün 22-23 üncü sahifelerinde Orhan-Gazi'den bahsedilirken bu nokta şöyle tespit edilmektedir.
Beyt-ül-mal' den bir habbe haccetmemişlerdir”¦ Ve haraç ve aşar-ı şer'iyye akçalarını ki Beytülmaldir, taşra hazineye kondururlar imiş; kendi mal-i helali olmayınca hazineye koymazlar imiş.
Bu fıkrada bahsi geçen Dış-hazine Maliye ve iç hazine de padişahın saray hazinesidir.
Eski Türk azametini tetkik etmiş Garp müelliflerinin ehemmiyetle üstünde durdukları noktalardan biri de işte bu mali vaziyettir.
Bundan evvel de bahsi geçmiş olan on-sekizinci asır Fransız âlimlerinden (Anguetil-Duperron)un Legislation orinentale ismindeki kıymetli eserinin 1778 Amsterdam tab'ının 26 ncı sahifesinde bu mesele şöyle anlatılır.
Türkiye'de Müfti (=Müft-l-enam/Şeyh-ül İslam)Dördüncü Sultan Mehmet'e halk kütlerinin alın teriyle vergi hasılatı yerine kendi el emeğiyle yaşamanın daha şerefli ve Allah'ın rızasına daha uygun olduğunu ve halkın zararına yaşamayı Şerıat'in men' ettiğini ihtar etmiş ve ecdadının kendi şahsı nafaka masraflarını kendi el işleriyle te'min ettiklerini söylemiştir”¦ Fazla olarak padişahlarının böyle yaptıklarını gören tebaalarının da onları örnek ittihaz ederek faydalı şeylerle meşgul olup bütün memlekete güzel ”“San ”˜antları inkişaf ettirmek suretiyle millete fevkalade hizmet etmiş olacaklarını da hatırlatmıştır.
Padişah, kur 'an ahkâmı mucibince kendi emeğini kendi alnının teriyle kazanmak için el işleri yapma ya kanunen mecburdur. İşte bundan dolayı her padişahın bir san 'atı vardır. Fatih sultan Mehmet bahçıvandı, kanuni Sultan Süleyman kunduracıydı, İkinci Selim kuyumcuydu; Üçüncü Murat ok ve Dördüncü Murat da yay yapardı; Sultan İbrahim kulak karıştırmak için hilallerle diğer bağa işleri i'mal ederdi ve nihayet Dördüncü Mehmet de düğmeciyle ve ayrıca balık ve kuş da avlardı.
Maliyeci toplanan vergi paralarıyla Türkler (haram olan millet kanı)derler ve padişahın onu su-i-istimale şer'an salahiyeti olmadığını ve aksi takdirde bir cinayet işlemiş olacağını söylerler; bununla beraber bu kanuna riayet edilmediği de çok görülmüştür. Şeyh-ül İslamin ikinci Selim'e verdiği bir cevaptan anlaşıldığına göre padişah bu vergi paralarıyla ancak devletin zaruri ihtiyaçlarını te'min için el sürebilir; bu memnuiyet o derece kat'idir ki, hünkârın vergi hasılatıyla bir cami salahiyeti bile yoktur.
Şeyh-ül İslamin dediği gibi padişahların hem malikâneleri, hem el işleri vardır; onların şahsı masrafları kanunen işte bunlarla te'min edilir. Tebaalarının servetlerinden alınan vergilerle diğer varidat membaları ancak gene ayni tebaanın hayrına sarf edilebilir. Şeriat bu vaziyeti İslam hükümdarları için bir hukuk esası haline getirmiştir ve işte bu suretle halkın tasarruf ve mülkiyet halkları teminat altına alınmıştır.
Kanuni Sultan Süleyman'ın sadrı-ı a' zamı piri paşa devletin küçüleceğini daha o zaman sezmiş olduğu için, padişaha halkı büyük külfetler altında bırakıp takat ve kudretinden fazlası istenildiği takdirde o akıbetin mukadder olacağına, vergi su-i-iti 'malinin çabuk takarrür edeceğini ve daima müdafiler bulacağını tadil ve ıslahının çok güç olacağını, eski fütuhat iyi muhafaza edilmediği takdirde yeni fütuhatın bir devlet harap edeceğini ve halk kütlelerinin servetiyle nüfusunda hiçbir artış olmayacağını söylerdi. Acaba bu sözler bir saltanat bendesi tarafından, yani hükümeti hiçbir kanuna tabi' olmayıp halkın hislerini hiçe sayarak insanlara yalnız hayvani ve nebatı bir hayat yaşatan müstebit ve mutlak bir hükümdarın sadrı-ı-a' zamı tarafından söylenebilir sözler midir?
Türk düşmanlığı ve Türkiye'ye ihanetiyle meşhur olduğunda yuakrıki fasıllarda da bahsettiğimiz Boğdan voyvodası (Demetrius cantimir)in Fransızca tercümesi Histoire de I Empire Othoman ismiyle 1743 tarihinde Paris'te neşredilmiş olan sahifesinin 1-2 ci sütunlarda da şu tesadüf edilir:
Türkiye de iki türlü hazine vardır: İç- hazine ile Dış- hazine. Bunlardan Dış ”“hazine (Defterdar )denilen Maliye nazırının idaresindedir; bu hazineye (Beyt-ül-mal-i Müsellimin = Müslümanların para hazinesi) denilir. Zarurı bir ihtiyaç olmadıkça padişah bu hazineye el süremez; eğer devlet hazinesinden en ehemmiyetsiz bir parayı bile alıp kendi şahsi işlerine veyahut eğlencelerine sarf edecek olursa, kendisini en böyük tehlikeye atmış olur; bu gibi vaziyetlerde milletin şikâyet naralarına ve hatta bazen da açıktan ”“açığa ısyanına çok tesadüf edilmiştir. Kendi şahsi hazinesi olmak i'tibariyle, istediği gibi tasarruf edebilir ve hiç kimse ses çıkaramaz.
Dördüncü fasılda bahsi geçmiş olan (Jean ”“Baptiste Tavernier)nin 1678 tarihinde Amsterdam'da neşrolunan Nouveller relation du Serrail du Grand Seigneur ismindeki eserinin 234-235 inci sahieflerinde Şeyh-ül- İslam'ın Dördüncü Mehmet de =Avcı Sultan Mehmet de yaptığı ihtarlardan şöyle bahsedilmektedir:
Seleflerinin muhtelif san 'astlarla ve el işleriyle meşgul olmak âdetinden zevk aldıklarını ve harplerle devlet işlerinden vakit buldukça bu âdete riayet ettiklerini anlattı; onları örnek ittihaz eden tebaalarının da faydalı şeylerle meşgul olarak memlekette bütün san ”˜atları inkişaf ettirmek suretiyle millete hizmet etmiş olduklarından bahsetti.
Amcası Dördüncü Murad'ın ok yayları yaptığını ve babası Sultan İbrahim'in de kürdanlarla ve diğer küçük bağa mamulatiyle meşgul olduğunu hatırlatarak bu güzel âdetin terkedilmesi lazım geldiğini süyledi ve halkın bunları örnek ittihaz ederek boş vakit geçirmekten çekindiğini anlattı. Şeyh-ül-İslam ayni zamanda padişaha kanun ahkâmına mugayir bir şekilde halkın alın teriyle vergi paraları yerine kendi el işleriyle geçilmenin daha uygun olacağına da söyledi.
Atalarının kendi şahsı nafakalarını hep el işleriyle temin ettiklerini hatırlattı. Böyle çalışmanın çok vakit almadığını ve ayni zamanda eğlenceli ve Şeriat ahkâmına da uygun olduğunu izah etti. Paşaların el işlerini ikmal edince sırf birb teveccüh eseri olarak onu paşalardan birine gönderdiklerini, el işini götüren adamın padişah tarafından yapılmış olduğunu söyleyerek tevdi ettiğini ve hünkârın maişetini te'min için bunu satmak istediğini de sözlerine ilave etmek i'tiyadında bulunduğunu anlattı. Bu teklife muhatap olan paşa ehemmiyet verdiğini göstermek için parasını bol bol verdikten başka, getiren adamı da hediyelerle memnun ettiğini hatırlattı ve padişahın şahsi nafakası işte bu parayla te'min edildiği için hiç kimsenin onu tebaasının alın teriyle geçinip durmakla itham edemeyeceğini söyledi.
Bundan evvel de bahsi geçmiş olan müelliflerden (A.LCastellan)ın Moeurs, usages, costumes des Othomans etabrege de leur histoirem İsmindeki eserinin 1812 Paris tab'nın üçüncü cildinin 26-27nci sahifelerinde de şöyle bir fıkra vardır:
Kanaatkârlıkla i'tidal, milletin diğer efradı gibi padişahın da tabii hasılatlarındandır. Yalnız kendi bahçelerinin ehemmiyetsiz geliriyle geçinmiş Padişahlar bile vardır. Bazıları da kanaatkârlığı el işlerinin hasılatıyla geçinip başka bir şey istemeyecek kadar ileri götürmüşlerdir.(1).Edirne'de Sultan Murad'ın sarayında kendi namına satılan okları yapmakta kullandığı aletler herkese gösterilir. Her halde saray mensuplarının bu padişah eserlerini yüksek fiyatlarla satıl almış olmaları lazım gelir.
İslam dininin en mühim esaslarından birine göre hiçbir kimse çalışmaktan vareste değildir ve demircilik etmiş olan Davud-Peygamberle diğer eski peygamberler de bu mükellefiyeti örnekleridir. İşte buldan dolayı halifelerle padişahların vesairenin ekserısi birer san 'at sahibiydi ve boş vakitlerinde yaptıkları el işlerini bu gibi şeylerle yüksek fiyatlar takdir eden saray mensuplarına satardı.
İsveç'in meşhur İstanbul seferi (Mouradgea d'Ohsson)un bundan evvel de bahsi geçen Tableau general de I Empire Othoman isimdeki yedi ciltlik fevkalade kıymetli eserinin 1791 de neşrolunan dördüncü cildinin birinci kitabının 229-230 uncu sahifelerinde de mesele şöyle izah edilmektedir.
Hattatlıkta çok mahir olan Üçüncü Ahmet dini eserler istinsah eder, güzel yazılar yazar ve iri yazıyla Allah'ın Resul-Ulah'ın ve Hulefay-ı Raşidın'in isimlerini muhtevi levhalarla padişah tuğraları tertip ederdi:
Camilerle evlerin yegâne meşru süsleri işte bunlardı. Birinci Mahmut abanozdan yahut fil- dişinden kürdanlarla muhteşem kuyumculuk eserleri ve mücevherle yapardı. Üçüncü Osman marangozlukla uğraşırdı; bilhassa (Piş-tahta) denilen ve bütün kalem sahiplerinin divitlerini koyup kâğıtlarını saklamaları için her zaman yanlarında bulunan küçük çekmeceleri yapmakta çok maharet gösterirdi. Üçüncü Mustafa'nın da muhteşem bir imalathanesi vardı: Ekseriya oraya kapanır ve saray muhafızları olan zabitlerle beraber sikke kesmekle meşgul olurdu. Birinci Abdülhamid'e gelince, o da ok ve yay meraklısıydı: Onun elinden çıkan bu gibi silahlar şaşılacak bir mükemmeliyette olurdu. Şimdi sanat bakımında bulunan Üçüncü Selim ise kadınların kullandıkları ince ipekli kumaşları boyalı nakışlarla süsleme san 'atına sülük etmiştir.
Üçüncü ve beşinci fasıllarda bahsi geçmiş olan eski Fransız avukatlarından Türk düşmanı (Guer)in Meours et usages des Turcs isimdeki iki ciltlik eserinin 1747 Paris tab'ının ikinci cildin 12-13üncü sahifelerinde padişahların el işlerinden şöyle bahse dikmektedir:
Dindar veyahut dindar görülmek isteyen padişahlar kendilerini el işleriyle geçinmeye mecbur eden din esasına riayet edecek kadar takayyüt gösterirler. İşte bundan dolayı Fatih Sultan Mehmet bahçıvanlıktan meşgul olur ve sattırdığı yemişlerin hasılatıyla kendisine yiyecek aldırırdı.
Kanuni Sultan Süleyman kavaftı; İkinci Selim hac mevsiminde Türk hacılarının asalarına taktıkları küçük hilaller yapardı; Üçüncü Murat ok i'mal ederdi; Dördüncü Murat da yay yapardı; Sultan İbrahim kulak hilalleriyle ve diğer küçük bağa işleriyle uğraşırdı. Nihayet Dördüncü Mehmet de dümencilikle meşgul olur ve ayrıca balık ve kuş avlardı.
İkinci faslımızda bahsi geçen ve muhtelif müellifler tarafından Avrupa'da neşrolunmuş en eski Türk tarihi sayılan iki büyük ciltlik Histoire generale des Turcs ismindeki eserin 1662 Paris tab'ının ikinci cildinin sonunda (Blaise de Vigenere) isimde bir müellifin illustrations sur I' histoire de Chalcondile Athenien ismindeki eseri vardır. Sahifeler çok büyük olduğu için bu eser de sahife numarası yerine sütun numaraları kullanılmıştır. Türk düşmanı müellif, padişahın bahçeleriyle bahçıvanlarından bahsettikten sonra 16 ncı sütunda sözüne devam etmektedir.
Bu bahçelerin az olmayan varidatı umumiyetle padişahin sofra ve yemek masraflarına tahsis edilir. Bizim tabirimizle hazine odasına gerek İstanbul'daki, gerek diğer taraflardaki bahçelerden gelen varidat senede kırk bin duka altını tutmaktadır ve bunun başka şeylere sarfı imkânsızdır. Çünkü rivayete nazaran Türk padişahları bugüne kadar halktan alınan vergilerin sırf halkı müdafaa ve işte bundan dolayı vergi hasılatına (Milletin haram kanı) demişlerdir”¦ Padişahlar ancak silahlarınım kuşanıp harbe gittikleri zaman vergi paralarıyla tahsı şatlarından istifade edebilirler. Fakat sulh içinde rahat yaşarlarken yalnız bahçelerinin hasılatıyla geçinirler.
İşte bundan dolayı (El işleriyle de meşgul olan padişahlardan) zamanımızda mes'ut ve uzun bir saltanat sürmüş olan o büyük kanuni Sultan Süleyman kundura yapmayı adet edilmişti: Bu kunduraları çarşıya yollayıp el altında sattırırdı.
Yukardaki fıkranın başında bahsi geçen ve Avrupa'da neşrolunmuş en eski Türk tarihi sayılan Histoire generale des Turcs ismindeki büyük eserin 1662 de Paris'te basılan ikinci cildinin ortasında (Michel Baudier)nin Histoire general du serrail et de la cour du Grand Seigneur, empereur des Turcs isminde bir eseri vardır; bu eser 22-23 üncü sahifelerde Kendi el emeğiyle yaşama hakkındaki dini an'aneden dolayı Türk padişahının bazı el işleri serlevhalı fasılda da şu tafsılata tesadüf edilir:
Kur'anın muhtelif ahkâmı içinde Müslümanların çalışmaları da emredilmekte ve el emeği vererek çalışmayanın yaşamaya layık olmadığı kat'i surette te'min olunmaktadır. Bu esasa yalnız halk riayet etmekle kalmamakta, buna hürmet ve riayet hissi saltanat tahtına da şamil olmakta, yani padişahlar da ayni esasa riayet etmektedir; İşte bundan dolayı bugüne kadar tahta çıkmış yirmi Türk padişahı içinde nafakasını kendi el işiyle te'min etmeyen yalnız bir kişi vardır.
Fatih Sultan Mehmet bahçıvanlıkla uğraşır ve sattırdığı yemişlerin parasıyla kendi nafakasını te'min ederdi”¦ Rodos fatihi kanuni Sultan Süleyman boş vakitlerini ayak-kabı yapmakla geçirir, sonra bunları pazara gönderip sattırır ve parasıyla da sofra için levazım aldırırdı.Lepanto=İnebahtı harbini kaybetmiş olan ikinci Selim Türk hacılarının Hacce gittiklerini zaman asalarının üstüne taktıkları küçük hilaller yapardı. Oğlu üçüncü
Murat ok i'mal ederdi; diğer padişahlar da küçük bıçaklar yaparlar ve bütün bunlar ne kadar kötü yapılmış olursa olsun, değerlerinden çok fazlasına satılırdı: Çünkü bunları satın alanlar kendilerini bahtiyar addederlerdi”¦
Bu el işleri yalnız sulh zamanlarına münhasırdı; çünkü harp zamanlarında padişah milleti müdafaa etmek yahut ölkesini (ülkesini) genişletmek için silaha sarılmış olduğundan dolayı halkın parasıyla beslenirdi. Fakat eğer sulh zamanlarında bir padişah halktan toplanan vergi paralarını keyfi için sarf edecek olursa, İslam şeriati ve Türk türesi mucibince cinayetle itham edilir: Türkler vergi ile haraca (Aç adamın haram kanı) deler.
İşte bundan dolayı padişahlar sofralarını mevkileriyle mütenasip tutmak şartıyla nafakalarının bütün masraflarını yalnız el işleriyle te'min edemeyecekleri için, bahçelerinin inanılmayacak kadar büyük olan varidatın iki yüz bin ekü (=aıtı yüz bin franktan ) fazla olduğunu işitmiştim: Bazıları da bir milyon franktan bahsetmişlerdi. Saraydaki bahçelerden başka Halic'in Tersane taraflarında da padişahın çok mahsul veren büyük bahçeleri vardır. İstanbul'a dört fersah mesafede, daha ilerde de Edirne havalisinde ve Anadolu yakasında da Üsküdar la kadı köyünde Şark'ın en güzel bahçelerine tesadüf edilir. Bütün bunlardan toplanan bol yemiş mahsulleri İstanbul'da vesair bazı yerlerde o kadar çok satışa çıkarılır. Ki, bütün memleketi tatmin eder. Bunların parasını toplamak vazife saray erkânından (Bostancı ”“başı ) ya aittir. Bu paraları saraya o götürür. İşte bundan dolayı padişahlar bahçelerini hiç kimsenin hakkını yemeden kendilerini besleyecek bir geçim kaynağı ve atalar malikânesi addederler.
Geçen asrın en büyük müverrihlerinden olan ve bil hassa altı ciltlik Ehl-i salip tarihiyle şöhret bulan (Michaud) Şark'a gelmiş, Osmanlı imparatorluğu boydan boya tetkik edip Cottespondance d'Orient isminde yedi ciıtlik bir tetkikname de neşrolunan ikinci cildindeki bir fıkrası, inhitat devrinde padişahların el işleriyle geçinme an'anesinin artık ne hale geldiğini gösterdiği için çok mühimdir; o cildin 350 nci sahifesinde bulunan bu tuhaf fıkra şöyledir:
Her padişahın bir el san 'atiyle meşgul olması lazım geldiğine göre, hattatlığı seçmek de artık İkinci Mahmud'un takdirine kalmıştır; çünkü saray adamlarından duyduğumuza göre onun yazısı bir harikadır”¦
Eski Türkiye ”˜yi yıllarca tetkik etmiş Garp müelliflerinin buraya kadar gözden geçirdiğimiz ifadelerinin mühim noktaları şöyle sıralanabilir:
1-İslam şerıati mucibince her kes kendi alnının teriyle geçinmek mecburiyetindedir ve bu kanun padişahlara da şamil olduğu için onların devlet hazinesine el sürme salahiyeti yoktur; İslam şeriati ve Türk türesi mucibince cinayetle itham edilir: Türkler vergi ile haraca (Aç adamın haram kanı) deler.
2-Bir Şeyh-ül İslam Dördüncü Mehmet'te verdiği meşhur nasihatler işte bundan dolayı muhtelif Garp menba'larına aksetmiş ve Şeyh-ül İslam Efendi padişaha vergi parasıyla halkın zararına yaşamanın şer'an memnu olduğunu söyleyerek kendisinin de ecdadı gibi el işlerinin hasletiyle geçinmek mecburiyetinde bulunduğunu ihtar etmiştir;
3- Padişahların el işleriyle geçindikleri devirlerde halkın da onlara imtisal ederek çok çalıştığında ittifak edilmektedir;
4-Halktan alınan vergi eski Türklerin nazarında Haram olan millet kanı demektir: İşte bundan dolayı padişahın ona el sürmesi cinayettir ve bu cinayeti işleyen padişah çok vahim akıbetlere maruz olabilir;
5- Padişahın vergi parasıyla cami yatırma salahiyeti bile yoktur; vergi ancak millet işlerine sarf edilebilir;
6-Eski padişahların devlet hazinesinden aylık alamamalarının sebebi işte budur;
7-Azamet devrindeki aylıksız padişahların sulh zamanlarında iki türlü varidat membaı vardır; Biri kendi el işlerinin hasılatı, biri de İstanbul ve civarındaki meyve bahçelerinin varidatıdır;
8-İşte bundan dolayı her padişahın bir el san 'atı vardır; bunlardan malum olanlar şöyle sıralan bilir:
Fatih bahçıvan, kanuni kunduracı, İkinci Selim kuyumcu ve ihlalci, Üçüncü Murat okçu, Dördüncü Mehmet düğmeci Üçüncü Ahmet hattat. Birinci Mahmut hillalci ve yaycı, Üçüncü Mustafa sikke zen, Birinci Abdülhamit okçu ve yaycı ve isimleri zikredilmeyen diğer bazı padişahlar da bıçakçıdır;
9-Padişahların nafakalarını te'min için yaptıkları bu el işleri devlet ve saray erkânına satılır ve yahut çarşılarla pazarlarda satışa çıkarılarak büyük bir rağbetle kapışılırdı;
10- Bahçelerin (Bostancı- başı ) tarafında toplanan varidatını senede kırk bin milyon frank gösteren muhtelif rivayetler vardır: Her halde bu varidat, inhitat devri padişahlarının devlet hazinesinden aldıkları kırk ”“elli bin liralık aylığa nispetle pek ehemmiyetsiz bir para demektir;
11-İşte bundan dolayı eski Teşkilatta birbirinden tamimiyle ayrı ve müstakil iki hazine vardır: Devlet hazinesine Dış hazine yahut Beyt-Ülman-i Müslim'in denir; padişahın işte ona el sürme salahiyeti yoktur; buna mukabil İç hazine denilen saray hazinesi de padişahındır ve bulun gelir kaynakları da el işleriyle meyve bahçelerinin hasılatından ve bir de zaferlerde temin edilen ganimet hisselerinden ibarettir;
12- Padişahlar yalnız harbe gittikleri zaman el işleriyle meşgul olamayacakları için nafakalarını devlet hazinesinden verilen tahsisatla te'min etmişlerdir;
13- Padişahın da, hükümetin de vergi artırma salahiyeti yoktur: Bu mali teamül inhitat devrinde başlamıştır;
14- Şer 'an bu vaziyet, İslam hükümdarları için bir hukuk esası sayılır.
KAYNAKÇA :
İsmail Hami DANİŞMENT'in “Eski Türk Demokrasisi” eseri
Alexander Moret) ile (G.Davy)nin “Desclans aux empires” eseri
Taşköprülü-zade (Mehmet Kemalüddin Efendi)nin Tuhfet-ül-ahbab yay ut Tarih-i saf eseri,
Anguetil-Duperron)un “Legislation orinentale” eseri
Türk düşmanı Fransız avukat (Guer)in “Meours et usages des Turcs” eseri,
Michaud Şark Cottespondance d'Orient isminde yedi ciıtlik bir tetkikname
Emrullah ÖNALAN /Araştırmacı Yazar
Bağımsız Baş Denetçi & Mali Müşavir