TÜRKLÜĞÜN DEMOKRASİ TARİHİ (1):TARİHİN İLK DEVLETİ SÜMERLER
Dünya tarihinde ilk demokrasiyi Türkler kurmuş ve iki meclisli ilk parlamentoya da Türkler tesis etmiştir ve tarihin kaydettiği ilk devlet teşkilatı Sümerliler'dir.
millivicdan.org - TAVZİH (Açıklama)
Aşağı da “Medhal”(Giriş) bölümünde ilmî vesikalarıyla görüleceği gibi, dünya tarihinde ilk demokrasiyi Türkler kurmuş ve iki meclisli ilk parlamentoya da Türkler tesis etmiştir: Orta ”“Asya'daki göçebe Türk imparatorluklarının bile dünyada misli görülmemiş bir takım demokrasi esaslarına istinat ettiği tespit olunmuştur; bu itibarla demokrasi Türk birliğinin ırkı hususiyetlerinden biri ve hatta birincisi demektir.
İslamiyet'ten sonraki Türk devletlerinde de tezahürleri görülen bu tarihi ve mili hususiyetimiz, Türk Devletlerinin azamet devrinde muhtelif milletlere mensup Avrupa âlimleri tarafından Türk Devletlerinde görev yapmış büyükelçi, konsolos vb gibi görevlilerin asırlar boyunca görüşleri tetkik edilip Hıristiyan _Garbı titreten eski Türk idaresinin aslında bir “Demokrasi “olduğunda ittifak edilmiştir.
Ancak bu eski demokrasimizin Osmanlı inhitat(gerileme) devrine şümulü yoktur: Çünkü inhitat devrinin idaresi bir mutlakıyetten başka bir şey değildir.
Özetle biz Milli Vicdan İlmi Düşünce olarak ülkemizin yaşadığı Millet,Devlet ve Demokrasi üçgenindeki yaşadığı sorunlara İbrahim'i yakan karınca misali de olsa su serpme gayesi ile hem hafızamızın kaynağına bağlanması, hem de binlerce yıllık Demokrasi Tarihi birikiminin açığa çıkarılarak çağa ihya edilip bir DEMOKRASİ MEDENİYETİ” yolculuğuna katkı sağlamaktır.
Bu vesile ile “TÜRKLÜĞÜN DEMOKRASİ TARİHİ” başlıklı yazı dizimizi 12 bölüm halinde ehemmiyet sırasına göre yazıp ve bir RAPOR olarak Milletimizin, Devletimizin hizmetine sunacağız inşallah”¦
MEDHAL (Önsöz/Mukaddime)
Yükselme (azamet) devirlerimizde Türkleri yıllarca tetkik etmiş Büyükelçi, Konsolos vb nın görüşleri ile garp müelliflerinden birçoklarının önemle üzerinde durdukları bir nokta vardır: Dünyanın en mütevazı 'insanı olan eski TÜRK; mili gurur itibariyle yer-yüzünün en mağrur adamıdır.
Uzun sürmüş bir inhitat (güçsüzlük,yaşlılık).devri bizim işte bu mili hususiyetimizi tamimiyle izale etmiş ve hatta o kadarla da kalmayarak onun yerine misli görülmemiş bir aşağılık duygusu ikame etmiştir ki bu Cumhuriyet döneminde de süregelmiştir.
Bugün bizden ileri seviyede bir millete karşı takdir hisleri beslememiz ve hatta hayran olmamız da bunun pek tabii bir sunucudur.
Fakat kendi tarihi meziyetlerimizi de inkâr edip bütün Garp milletlerini ulvileştirerek onlara karşı kendimizi süflileştirmemiz, aşağılık duygusunun en aşağı derecesidir. Böyle bir vaziyete düşmemizde inhitatın bilhassa kültür sahasındaki tesiri çok büyük olmuş ve bize tarihi hüviyetimizi de milli benliğimizi de tamamı ile unutturmuştur.
İşte bundan dolayı kültürle medeniyetin bu memlekette ne gibi tezahürleri varsa Bila-istisna hepsini Garp'dan almış olduğumuza inanır ve hatta bu tuhaf kanaatimizi yeni nesillere mektep kitaplarıyla bile telkin ederiz! Mesela edebiyat kitaplarında tiyatronun Tazimattan sonra bize Garp'dan gelmiş olduğundan bahsedilir. Bu gafletimizin sebebi, eski Osmanlı devrinden başka Anadolu Selçukiler devrinde bile bizde Bizans menbalarına kadar aksetmiş bir tiyatro sanatının mevcudiyetinden ve hatta bu san 'atın inhitat devrimize kadar devam etmiş olduğundan tamimiyle bihaber olmamızdır.
Barbalar imparatorun ayağındaki ıstırabı bir oyun mevzuu haline getirmek sureti ile onun çektiği acıları bir komediye dönüştürüyorlardı. Bizzat imparatorunda gülünç göstermek için sahnenin ortasında bulunan bir yatak içinde temsil ettiriyorlardı ki bu gibi oyunlar aşağılık duygumuza, siyasi kültür sahamıza da tamamıyla hâkim oluyordu.
Mesele demokrasi fikri bize bilhassa Tanzimat'tan itibaren Avrupa'dan hulule başlamış yep-yeni bir fikir zannedilir; Bu Türklerin ezelden beri demokrasinden bihaber olduğu,mutlakıyyet içinde yaşamış ve çekmediği kalmamış zavallı bir kütle şeklinde tasvir etmek, her şeyden evvel ilme karşı cephe almaktır! Oysa yer-yüzünde ilk demokrasiyi de, ilk parlamentoyu da bundan beş bin yıl evvel Türk ırkı kurulmuştur: Bu tarihi hakikati tespıt eden de bugün bilmeden imrendiğimiz yine Garp ilimdir. Gene ayni ilim. İslamiyet'ten evvel Orta-Asya'da kurulmuş göçebe Türk devletlerinin bile bünye itibariyle demokratik bir nizama istinat etmiş olduklarını tespit ettiğini batı kaynaklarını araştırdıkça görmekteyiz.
Tarihin Kaydettiği İlk Devlet; SÜMERLER
“Tarihten evvelki devrin henüz aydınlanmamış çağlarında Türk ırkının bir kolu ya kütle halinde veyahut birbirini takip etmiş zümreler şeklinde Orta ”“Asya'nın içerilerinden kalkıp indus ”“sind havalisine doğru göç etmeye başladığnı ve oralardan da gene hep garba doğru giderek Basra ”“körfezini geçip o zaman henüz şatt-ul Arap şeklinde birleşmemiş olan Dicle ile Fırat arasındaki münbit vadiye doğru ilerlediğini görmekteyiz.
Esmer renkli, kıvırcık saçlı ve belki de ırkan zenci olan yerlileri hükmü altına alıp memlekete hâkim olarak yerleşenler ise Sümerlilerdi. Elcezıre'nin cenup(güney) tarafında Sümer devletini kurdular: Tarihin kaydettiği ilk devlet teşkilatı işte budur; bu devletin kültürü, bizim medeniyetimizin ilk inkişafı ve temel-taşıdır. İşte bu Sümerlilerin belki de insanlığın kurmuş oldukları ilk sanattır.
Fakat acaba Sümerlilerin Orta-Asya'nın neresinden gelmişlerdir?(Alexander Moret) ile (G.Davy)nin “Desclans aux empires “ismindeki müşterek eserlerinin 1923 Paris tab'ının 233 üncü sahifesinde bu nokta şöyle izah edilir.
En akla nazariyeye göre bunlar Türkistan dan gelmişlerdir. (pumpelly) hey ”˜eti Merv civarında yerin altında bunların medeniyetlerini tesciye eden hususiyetleri haiz birtakım çanaklarla küçük heykeller çıkarmıştır. Turan yayalarının gittikçe kurulması yüzünden göç etmeye mecbur olan bu kabilelerin Garp taraflarında sulak ve mümbit bir toprak aradıkları anlaşılmaktadır; bunlar İran'dan geçtikten sonra Mezopotamya ”˜ya hâkim olan yaylalara varmışlardır. Şimal ”“i şarkı tarafından, yani sonralara Kapadokya ile Asur ”“eli'ni teşkil eden yerlerde bir takım yerleşme teşebbüslerinde bulundukları anlaşılmaktadır; fakat her halde kabilelerin bir çoğu (kalde) de yerlermiş ve orda kuracakları medeniyet, Milattan evvel dördüncü bin yılın sonralarında böyük bir ma'muriyyet olarak birdenbire karşımıza çıkmaktır.
Sümerlerin uygarlığa yaptıkları en önemli katkı şüphesiz çivi yazısının icadı ve gelişimidir. İlk yazılı belgeler Uruk adlı bir Sümer kentinde bulunmuştur. Bunların çoğunluğu, resim yazısıyla yazılmış ekonomi ve yönetsel ibarelere ait küçük kil tabletlerdir. İçlerinde, okuma ve alıştırma yapma amaçlı sözcük listeleri de bulunmaktadır. Anlaşılan, yazı yazmanın resmen öğrenildiği bazı okullar vardı. Bu MÖ 3000'lerde bazı yazmanların ögretme ve öğrenme üstüne düşünmüş olduklarını göstermektedir. 1902-1903 yıllarında Şuruppak kentinde (Nuh'un memleketi) yapılan kazılarda MÖ 2500 yılına ait ders kitapları çıkarılmıştır.
Toprak tabletlerle taşlar üzerindeki yazılar sayesinde, birçok esaslı tetkiklerden sonra nihayet Sümer dilinin lügatini, morfolojisini ve nahvini (=sentaksını) bütün lehçeleriyle beraber canlandırmaya muvaffak olunmuştur. Bu dilin hususiyetlerini teşkil eden ana ”“ hatları bugünkü Türkçede de tespit edilebilir: Aradan binlerce sene geçmiş olmasına rağmen bu iki dilin menşe' birliğini gösteren iki yüz kadar kelime kökü vardır.
KAYNAKÇA :
İsmail Hami DANİŞMENT'in “Eski Türk Demokrasisi”
Alexander Moret) ile (G.Davy)nin “Desclans aux empires”