OSMANLI'NIN LOUİS PASTEUR'Ü OLAN ŞANİZADE MEHMED ATAULLAH EFENDİ
Modern Osmanlı tıbbını kurmakla kalmadı; tarih, matematik, coğrafya, askerlik, eczacılık, çeviri, terim üretme alanlarında da önemli ve öncü işler yaptı.
millivicdan.org - Son asır Osmanlı ilim hayatının en önemli simalarından olan Şânizade, 1771'de İstanbul, Ortaköy'de doğdu, 1826'da, arpalığına sahip olduğu Tire'de öldü. Hekim, tarihçi, askeri teorisyen, coğrafyacı, matematikçi, eğitimci ve çevirmendi. Ataullah Mehmed, bir taraftan, asırlardır bu topraklarda yapılan klasik medrese eğitimini alırken, aynı zamanda da batı tarzı modern bir eğitim görerek, çok yönlü bir ilmi formasyonu temellük etmesini bilmiştir.
Eğitiminin daha ilk yıllarında pozitif bilimlere, özellikle de tıbba ve matematiğe karşı büyük ilgi duymaya başlayan Şânizade, gerçek bir hezarfen oluşunu, büyük ölçüde; Latince, İtalyanca, Fransızca, Rumca ve Almanca dersleri aldığı Bulgarzâde Yahya Naci Efendi'ye borçludur.
Süleymaniye medresesinde tıp ve astroloji, Halıcıoğlu Mühendishane'sinde ise matematik ve astronomi okuyan Ataullah Mehmed, 1786'da rüus (diploma) alarak müderris olduktan sonra tam 30 yıl boyunca (1786 ”“ 1816) hiçbir resmi görev almamıştır. Bu oldukça uzun zaman zarfında o, bir taraftan Ordu kadısı olan babasının yanında, ona yardımcı olurken, esas olarak da kendisini geliştirmeye, öğrendiği dillerde derinleşmeye, özellikle de Batı dillerinden bazı temel ilmi eserleri Osmanlı Türkçesine çevirmeye odaklanmıştı.
Batı yükselirken, Osmanlı ve İslâm ilminin ve tababetinin gerilemesine kuşbakışı bir nazar
İslâm aleminin Bağdat, Endülüs, Kahire, İstanbul, Şam gibi merkezlerde yoğunlaşan büyük ilim ve sanatta atılımının (8-15.yy) ardından, Batı Rönesans'la ”˜terakki / ilerleme / progress' bayrağını devralmış; 14. yüzyılda İtalya`da başlayan ”˜yeniden doğuş hareketi', 15. ve 16. yüzyıllarda bütün Avrupa`ya yayılmıştı. Tıp ilmi, gelişmenin en hızlı seyrettiği sahalardandı. Osmanlı`ya gelince, imparatorluğun 17. asırda başlayan umumi zafiyeti, ister istemez, tababet alanına da yansımıştı. Muasır gelişmelerden kopmaya ve gerilemeye başlayan Tıp medreselerinde yaşanan çöküş ve çürüme tablosu yüzünden, orijinal telif eserlerin giderek azalmasına, hatta yok mertebesine kadar gerilemesine şaşmamak gerekir.
Yabancı dil bilen hekimlerin yok mesabesinde oluşu, matbaanın Osmanlı`ya geç girişi ve kitap basmanın da ancak 1729`da başlamasından dolayı, tıp kitaplarının tercümesi neredeyse imkânsız bir ilmi operasyon olarak görülüyordu. Çok az sayıdaki Osmanlı hekim ve bilim adamlarının, kendi çabaları ile dil öğrenmeleri, yenilikleri takip etmeleri ve kendi tecrübe ve bilgilerini de katarak kendi kitaplarını yazmaları da, Osmanlının o parlak dönemlerindeki telif ve tercüme sürecinin devamını sağlayamamıştı. Eski şaşaalı günlerini adeta mumla arayan tıp medreselerinin bir kısmı ise kapanmış, tıp eğitimi neredeyse çökmüştü. Bu dinamiklerin sonucunda, Osmanlı Mülkünde, tıp sahasındaki çağdaş gelişmeleri azınlık hekimleri ve Avrupa`dan gelen yabancı hekimler dışında bilen ve uygulayan Müslüman ”“ Türk hekiminin çıkmamasını yadırgamamak icap eder.
Anlayacağınız, 19. yüzyıla gelindiğinde durum tıp eğitimi açısından berbattı. Başta İtalyanca ve Fransızca olmak üzere, tıp alanında tercih edilen yabancı dillerden en az birini bilen az sayıdaki Osmanlı hekimi, çağı yakalamak adına insanüstü bir gayretle uğraşıp duruyorlardı. Bu metnin merkezi figürü olan Şanizade Mehmet Ataullah'ın yanı sıra, Şânizade'nin yerine geçmek için bir hayli uğraştığı saray başhekimlerinden Mustafa Behçet Efendi (1774-1834) de, bu fasileden değerlendirilmesi icap eden bir tabip ve gerçek bir ilim insanıydı.
Şanizade Ataullah Mehmet Efendi, 19 asrın ilk yarısının en önemli hezarfenlerindendi, belki de bu familyanın birincisi idi. Tarihçiliği ve hekimliğiyle kendisinden sonraki alimlere yol gösterip, model teşkil eden Şanizade, Arapça, Farsça, Fransızca, İtalyanca ve Latince'ye fevkalâde vakıf olmasıyla temayüz eden bir ayaklı kâmus idi adeta. 3. Selim, 4. Mustafa ve 2. Mahmut dönemlerinde, çoğunlukla Ortaköy'de İsmail Ferruh Efendinin yalısında toplanan ve Osmanlı İmparatorluğunun (gecikmiş de olsa) Royal Society'si sayılabilecek olan Beşiktaş Cemiyet-i İlmisinin en aktif üyelerinden olan Şanizade; Tıp, biyoloji, cebir, geometri, astronomi ve astroloji disiplinlerine üstatlık mertebesinde vakıf idi.
Alanının uzmanlarınca, Şanizade Ataullah Efendi'nin başyapıtı olarak nitelenen Tarih-i Şanizade esasen 5 kitap olarak tasarlanmışsa da, 4 cilt olarak basılmıştır. Deniz ve kara coğrafyasına, sahra ve kale tahkimatına, deniz harplerine dair birçok tercümesi olan alimin, Vesayaname-i Seferiyye isimli tercümesi, alanının temel kaynaklarındandı. Büyük Friedrich'in subaylarına yazdığı bu kitap Yeniçerilerin yok edilmelerinden sonra girilen Osmanlı ordusunun modernleştirilmesi sürecinde önemli rol oynamıştır
Çevirileri sırasında ilgili bilimin ıstılahlarını (terim) Türkçeye kazandırmakta çok titiz davranan Şanizade, bir hezarfenin mutlaka ilgilenmesi gereken disiplinlerden olan dilbilimi alanında da yetkin olduğunu kanıtlamıştır. Onun Osmanlı Türkçesine kazandırdığı çok sayıdaki tıp, eczacılık, askerlik, mühendislik ve matematik kavramı; bu disiplinlerde, Osmanlının son ve cumhuriyetin ilk döneminde gerçekleştirilen kimi çalışmaların alt yapısını oluşturmuştu.
, hezarfenliğinin de doğal bir parçası olarak, sanatçı yönü fevkalade gelişmiş bir Rönesans insanıydı. Musiki, resim, hat Şanizade'nin olgun eserler verdiği sanat disiplinlerinin bazılarıydı. Şiirlerinde Ata mahlasını kullanan Ataullah Efendinin bir nüsha yazma Divançesi İstanbul Üniversitesi kütüphanesindedir.
Tarih kitaplarından dolayı döneminin İbni Sina'sı, musiki sahasındaki faaliyetleri yüzünden ise zamanının Farabi'si olarak anılmıştır. Büyük alim Cevdet Paşa onu ”˜ilk ilmi lügati yazan alim', yani, ilk kâmûsçu olarak tavsif etmiştir. Zarif, nazik, mütevazı kişiliğiyle Şanizade kötü niyetli muhterisler dışında herkesin sevdiği birisiydi. Resim yapmak, tambur çalmak, saat tamir etmek, 6 bilim dalında 18 eser vermek gibi vasıfları, kendisine dair okumalar yapan hemen herkesi Şanizade için hezarfen deyimini kullanmaya icbar etmektedir.
Tıp alanındaki verimi dönemine göre oldukça öncü sayılabilecek çalışmalardan oluşan Şanizade Ataullah Mehmet Efendi, tıp terimlerini ilk defa Türkçeye çevirmiş, ilk resimli anatomi kitabını basmıştı.
Özellikle de tıp terimleri alanında yaptığı çeviriler çok uzun süre bu disiplini tayin eden dinamiklerden oldu. Kaynaklar, Batılı tıp terimlerini ilk olarak O'nun dilimize tercüme ettiğine işaret ediyorlar.
Şanizade'nin tababetle ilgili başyapıtı Hamse-i Şanizade'dir. Yaptığı çevirilere kendi tecrübelerini de ekleyerek yazdığı tercüme ve telif birlikteliğinden oluşan bu yapıta, İbn-i Sina'nın anıtsal eseri Kanun'a hürmeten, Kanun-i Şanizade de demiştir.
Şanizade'nin başyapıtı: Hamse-i Şanizade (Kanun-i Şanizade)
Hazırlanması Şanizade'nin bütün bir kariyerine yayılarak neredeyse onlarca yıl alan; basımıysa 3 yıl süren kitabın devlet ricaline hediye için yapılmış olan lüks baskısının (anatomik resimler renklidir) yanı sıra, ”˜avam' için bir de ucuz edisyonu vardır. Talebeleri, takipçileri ve halefleri için uzun süre rehber kitap mahiyeti taşıyan bahse konu eser 3 ana bölümden oluşmaktadır:
1-Mir'at-ül-Ebdan fi Teşrih-il-A'za-il-İnsan: İlk resimli anatomi kitabımız. Şanizade'nin Eyüp Sultan Kadılığı dönemine denk düşer. Bu yapıt, önsözünde de belirtildiği üzere, döneminin birçok Batılı muteber anatomi atlasından faydalanılarak oluşturulmuş bir derleme olmasına karşın yazarın kendi gözlem ve çalışmalarına da içermektedir. Kitap 56 anatomik çizimi havidir. Çizimlerin bir kısmı telif olup Erzurumlu Agop'a aittir. Türkçe ve Latince anatomi terimleriyle bezeli kitap anlaşılır bir Türkçe ile yazılmıştır. Ostolocya(kemik bilimi) ve Sarkolocya(kas bilimi) olmak üzere 2 kısımdır.
2-Usulü't-Tabia: İlk fizyoloji kitabımız. Kitap ”˜yemek, çiğnemek, içmek, sindirmek, üremek, nefes almak, kan dolaşımı, ter, his, uyku, görme' fonksiyonlarını ve bunların hastalıklarını (sebep ve belirtileriyle) içerir. Önsözü ve başlıkları Arapça, ana metni ise anlaşılır bir Türkçe ile kaleme alınmıştır.
3- Miyar-ül-Etibba: Avusturya İmparatoriçesi Marie Therese'in sertabibi, Avusturya Tıp Fakültesi Dekanı Baron Anton von Stoerck'in, aslı Almanca olan, Pratik Tıbbi Öğrenim yapıtının İtalyanca edisyonundan çevrilmiştir. Hastalıkların Türkçe karşılıkları verilmiş, belirtileri ve tedavi şekilleri aktarılmış, kullanılması gereken 319 drog (el yapımı, magistral ilaç) kitabın arkasında listelenmiştir. Buradaki en ilginç husus, terkibinde şarap bulunan droglara da aynen yer verilmiş olmasıdır.
Türkiye'nin Louis Pasteur'ü olan Şanizade Ataullah Efendinin diğer önemli eserleri
Kavanin-i Cerrahin (Cerrahların Kanunları) kitabında bölüm bölüm cerrahi rahatsızlıklara yer vermiştir. Önce hastalıkların türleri, ardından nedenleri, belirtileri, ilaçları ve nihayet yapılması gereken cerrahi müdahaleleri içeren kitap, cerrahlar için bir rehber mahiyetindedir.
Mizan-ül Edviye basit ve bileşik ilaçlar üzerine bilgiler veren Müfredat-ı Ecza-ı Tıbbiye (İlaçların İlkel Maddeleri) ve Mürekkebat-ı Ecza-ı Tıbbiye (İlaçların Bileşimleri) isimli 2 yapıttan oluşmaktadır. Bu kitaplarda ilk kez yüksük otu'nun (digitali) fizyolojik etkileri anlatılır. Şanizade, 1801'de, Jenner'in çiçek aşısı üzerine yaptığı çalışmaları, sadece 3 yıllık bir gecikmeyle çevirmiştir. Ataullah Efendi, 1811'de, Jenner ve Mardini'nin çiçek hastalığıyla ilgili çalışmalarını inekler üzerinde denediklerini öğrendiğinde, bunu Kağıthane'deki inek çiftliklerinde başarıyla tekrarlamış ve çiçek aşısı elde etmeyi başarmıştır.
Burada bir aşı merkezi kurmak istemişse de, ihtiyacı olan desteği bulamamıştır. Sultan Abdülmecit'in çiçek olmasına müteakip bu destek kendiliğinden sağlanmış, İstanbul / Osmanlı bu sayede bir aşı merkezine kavuşmuş, çiçek aşısı da zorunlu hale gelmiştir. Aşı meselesindeki başarılarının yanı sıra, Ataullah Efendi, 1812 yılında İstanbul'da baş gösteren veba salgını sırasında, çok uğraşmasına karşın, karantina uygulamasını kabul ettirememiştir. İstanbul'da ilk modern karantina uygulaması, Şanizade'nin akim kalan teşebbüsünden tam 20 yıl sonra, 1832'de uygulanabilmiştir.
Daha çok şeyler üretebileceği bir yaş olan 55'inde terk-i dünya ederek ödemiştir. Onun erken ölümünün yol açtığı süreç, bugün hala yaşadığımız kimi sıkıntıların da vasatını oluşturur.
Eserleri:
Hamse-i Şanizade (3 kitaptan oluşur: Mirat-ül-Ebdan fi Teşrih-il-A'za-il-İnsan, İstanbul, 1819 + Usulü't-Tabia + Miyar-ül-Etibba (Doktorların Ölçüsü, İstanbul, 1819);
Tarih-i Şanizade (esasen 5 kitaptan oluşması tasarlanmışken 4 cilt olarak basılmıştır, İstanbul, 1867 ”“ 1875, birçok basımları mevcuttur, 1808 ”“ 1821 arasındaki olayları kapsar);
Kavanin-ül-Asakir-il-Cihadiye (Savaş Askerlerinin Kanunları, İstanbul, 1819);
Tanzim-i Piyadegan ve Süvariyan (Piyade ve Süvarilerin Düzenlenmesi);
Kavanin-i Cerrahin (Cerrahların Kanunları, Mısır, Bulak, 1828);
Istılahat-ı-Etibba (Doktorların Terimleri);
Müfredat-ı Ecza-ı Tıbbiye (İlaçların İlkel Maddeleri);
Mürekkebat-ı Ecza-ı Tıbbiye (İlaçların Bileşimleri);
Usul-i Hisap (Matematik);
Usul-i Hendese (Geometri);
Ta'rifat-ı Sevahil-i Derya (Deniz Kıyılarının Anlatımı);
Kavanin-i Asakir-i Cihadiye (Savaş Askerlerinin Kanunları, İstanbul, 1815);
Usulü't-Tabia, Vesayaname-i Seferiye (ölümünden sonra, 1832);