MİLLİ BİLİNCİMİZ VE NAMIK KEMAL
Milliyetçiliği fedakârlık boyutundan üretim boyutuna dönüştürmemiz gerekir. Milliyetçilik, siyasal (veya etnik köken) zeminden çıkarılıp, bir düşünce, kültür, medeniyet ve üretim çizgisine çekilmediği sürece insanların kısır bir döngü içerisinde kalacaktır.Üretim yapmadan, kültür, sanat, edebiyat, teknoloji, felsefe oluşturmadan, millet olma fikrini bir parti veya bazı söylemler üzerinden oluşturmak kendi içinde bazı çıkmazları beraberinde getirmektedir.
millivicdan.org - Görmeden ölürsem millete ümid ettiğim feyzi
Yazılsın seng-i kabrime vatan mahzun ben mahzun
Namık Kemal
(Millette vatan sevgisinin ”“ millet olma bilincinin- yerleştiğini görmeden ölürsem, mezar taşıma vatan mahzun ben mahzun, diye yazılsın )
Namık Kemal'in yıllar önce millet olma özlemini dile getirmiş olduğu şuurun 15 Temmuz sonrası hızlı bir şekilde yayıldığını, başta hükümet çevrelerinde olmak üzere bütün kesimlerimizde milli bir uyanışın olduğunu, batı karşısında yıllardır hissettiğimiz ezikliğin süratli bir şekilde başkaldırıya dönüştüğünü görmekte ve bundan da büyük bir mutluluk duymaktayız.
Gerek nüfus yapımız ve gerekse dini veya yönetim anlayışımız nedeni ile halkımızda milli bilinç duygusu istenilen seviyede ilerleyemedi. Arap ve Fars kültürü karşısında yıllarca süren iki büklüm duruşumuz on dokuzuncu yüzyıl ile birlikte batı kültürüne kaydı. Yüz elli yıldır da her alanda görülen Batı hayranlığı içinde kendimiz olma şansını bir türlü yakalayamadık. Şimdi Batının ikiyüzlü çehresinde kendimize bir yer aramanın kimseye bir faydasının olmadığını çok daha iyi anlamış bulunmaktayız.
FETÖ yapılanmasının gerçek yüzünü tecrübe ettikten sonra milli duruşu gelişmiş nesiller yetiştirme gereği çok acil bir şekilde kendini belli etti. Milliyetçilik, ırkçılığa kaçmadığı sürece tarihin hiçbir döneminde ayaklar altın alınmayacak kadar kutsal bir duygudur. İnsanın yaşadığı ülkesinin menfaatini, tarihini, kültürünü, dilini, ekonomisini ve geleceğini düşünmesi kadar normal bir duygu yoktur. Bu duyguları taşıyan bireylerin, ülkelerinin çıkarı söz konusu olduğu zaman bulundukları konuma, ekonomik durumlarına, çevrelerine bakmadan maddi manevi her şeylerinden vazgeçerek fedakârlık yapmaya hazır olduklarını On Beş Temmuz'dan beri görmeye devam etmekteyiz.
Milliyetçiliği fedakârlık boyutundan üretim boyutuna dönüştürmemiz gerekir. Milliyetçilik, siyasal (veya etnik köken) zeminden çıkarılıp, bir düşünce, kültür, medeniyet ve üretim çizgisine çekilmediği sürece insanların kısır bir döngü içerisinde kalması ve fazla bir taraftar bulamaması kaçınılmaz olmaktadır. Üretim yapmadan, kültür, sanat, edebiyat, teknoloji, felsefe oluşturmadan, millet olma fikrini bir parti veya bazı söylemler üzerinden oluşturmak kendi içinde bazı çıkmazları beraberinde getirmektedir.
Yeni neslin İngiliz'in Alman'ın Fransız'ın, Arap'ın Acem'in hayranı ve taklitçisi olmadan tarihte atalarının yapmış olduğu cihana meydan okuma mefkûresinin yanında, çağdaş ve evrensel değerleri benimsemiş, yüzyıllar sonra ülkesinin hangi şartlarda, ne zeminde nasıl zorluklarla karışılacağını hesabını yapan ve neslini o zemin üzerine yetiştirmeye çalışan bir çaba içesinde olması gerektiğinin farkına varması gerekir.
Millet olarak olabildiğince evrensel değerlerin peşinden koşmak, aynı zamanda tüm benliğimizle milli olmak zorundayız. Namık Kemal'in yaklaşık yüz elli yıl önce özlemini çekmiş olduğu duyguların bugün bile tam olarak yerleşmediğini görmekteyiz. Namık Kemal yıllar önce yine sanki bu günü yaşamışcasına yazmış olduğu bir murabbada bugünkü yaşadıklarımızı dile getirmektedir.
Memleket bitti yine bitmedi hâlâ sen ile ben/
Bize bu hâl ile bizden büyük olmaz düşmen/
Dest-i adâdayız (düşman elindeyiz)Allah için ey ehl-i vatan/
Yetişir (yeter)terk edelim gayri hevâ vü hevesi