MILLET ŞUURU
Millet olmak, güç ve dayanışmadır. Bu dayanışma ve gücün kurmuş olduğu "devlet" bünyesinde hür ve bağımsız olarak yaşayabilme, millet olmaya bağlı olduğundan dolayıdır ki nesillerimizin varlığı bu "millet şuuru"yla muhafaza edilebilsin. Bunun içindir ki zihinlere, fikirlere ve gönüllere bu şuur yerleştirilmelidir.
millivicdan.org - Millet Şuuru
Millet, herhangi bir ırkın insanlık süreci içerisinde tarihi, coğrafi, kültürel, ekonomi, biyoloji, psikoloji, sosyoloji ve siyasi nedenlerle varlığını kanıtlamış, kadim bir medeniyeti inşa edebilmiş ve bu özellik güzellikleriyle de "millet olma" vasfını kazanmış bir kavram veya kimliktir.
İnsanlık genel bir kavramken, bu insanlığı oluşturan milletler daha yerel düşmektetir. Buna tarih sebep olmaktadır. Çünkü insanlık, ırk ve kavimlerin oluşturduğu bir canlı topluluğudur. Bu topluluğu anlamak ise milletleri yani kavimleri anlamaktan geçmektedir.
Millet, varlığı inkâr edilemez sosyolojik bir gerçektir. Bu gerçekliği dünya haritası üzerinde çok rahat görebilmekteyiz. Mesela kıtaları incelediğimiz zaman bile farklı farklı kültür ve medeniyet tabloları etrafında organize olmuş nice milleti görebilmekteyiz. Asya'da Türk Milleti, Kafkasya'da Rus Milleti, Arabistan'da Arap Milleti, Avrupa'da Alman veya Fransız Milleti, vb vb gibi. Bu, insanlık tarihi içerisinde daima varlığını sürdüren bir gerçektir. Bu gerçeği en güzel şekilde konu alan ise "kavimler tarihidir". Bu tarih günümüzde aynen devam etmektedir. Çünkü insanlık kavimlerin genel adıdır.
Şimdi şunu rahatlıkla diyebiliriz ki kişinin bir ırka mensubiyeti onun varlığının bir parçasıdır. Bu mensubiyetlik duygusu kişinin kimlik duygusunu kuvvetleştirmeli ve insanlık içerisinde konumunu belirlemelidir. Bu konum belirleme durumu, insanlık içerisinde kişinin üstünlük veya eziklik duymasını gerektirecek bir durum asla olamaz. Çünkü dinimizin bize vaaz ettiği üstünlük, takvadadır. Takva ise rabbi rahmanın dinine hizmet etmekle olacak birşeydir.
Peki şimdi soracak olursak neden kavim kavim, şube şube veya ayrı ayrı millet olarak yaratıldık? Bunun cevabı ise malumdur ki kerim kitabımız Kur'an'da "birbirinizle tanışasınız diye sizleri şubelere / ırklara / kavimlere / kabilelere ayırdık(49/13)" şeklinde buyrulmaktadır. İşte bu şekilde bir tanışıklık bizleri birbirimize "islam" gibi bir bağla "ümmet" kardeşliğinde kenetleyecektir. Tanışabilmemiz için kendimizi bilmemiz gerekmektedir. Çünkü kendimizi karşı tarafa tanıştırmak için kendi kimliğimizi çok iyi bilmemiz gerekmektedir. İşte bu kendimizi bilme meselesi veya bu meselenin şuurunda olmak "millet şuuru"na sahip olmanın ta kendisidir. Bu şuura ne kadar hâkimsek evrensel alanda da o kadar söz hakkına sahibiz demektir. Bundan dolayı diyebiliriz ki kendini ve kendi özellik güzelliklerini bilen kişi / devlet / millet / idari vb vb gibileri çok rahat bir şekilde evrensel sahada söz alma hakkına sahiptir. Neticede bizler Türk Milleti kimliğine ne kadar sahipsek ve bu kimliğin millet şuurunun ihata ettiği manaya ne kadar muktedirsek işte bu derece evrensel sahada söz sahibiyizdir. Bu farkındalık sadece "Türkler" için geçerli değildir. Millet olma vasfına sahip olmuş bütün halklar / ırklar bu özelliğe dahildir.
Ben ki bir Türk olarak, ayette buyrulduğu gibi bir Kürdü, Arabı, Farsı, Almanı, Rusu veya İngilizi tanıyabilmem için o Kürdün de Arabın da Farsın da Almanın Rusun ve İngilizin de kendi kimliklerini derinlemesine bilmeleri gerekmektedir. Bu, millet şuurudur. Buna sahip olunacak ki milletler / kavimler / şubeler / ırklar / kabileler birbirlerini tanıyabilsin ve birbirleriyle tanışabilsinler.
Irklar, ırkçılık asabiyetine düşmeden kendi ırklarını sevebilir; ırklarının özellik ve güzellikleri hakkında bahsedebilirler. Bu güzel birşeydir. Ve bu durum asla ama asla IRKÇILIK değildir. Ki ırkını sevmek ırkçılık değil, tam aksi Rabbi Rahmanın bir ayetini izhar etmektir. Ama ırkını diğer ırklardan üstün görüp diğerlerini aşağılayıcı, yerici ve ezici bir asabiyetle kötüler, kendi ırkını da bunlara karşı yerli yersiz yüceltirse işte bu ırkçılık olmuş olur. Zaten yüce dinimizde ırkı değil, bir cahiliye adeti olan ırkçılığı reddeder. Çünkü ahlaki ve insani değildir de o yüzden.
Bu konuyu özetleyecek olursak kişinin kendisini bilmesi kimliğinin sahip olduğu vasıflara hâkim olmasıyla orantılıdır. Farkında olunan vasıflar, kimliği belirler ve belirgin olan kimlikler de halkların "millet olma" vasfını sağlar. Bu millet olma vasfı ise sağlam bir tarih şuuruyla daima canlı kalabilmektedir. İşte bunun için "Tarih ve Tarih Şuuru", milletlerin geleceği için büyük ehemmiyet taşır.
Millet olmak, güç ve dayanışmadır. Bu dayanışma ve gücün kurmuş olduğu "devlet" bünyesinde hür ve bağımsız olarak yaşayabilme, millet olmaya bağlı olduğundan dolayıdır ki nesillerimizin varlığı bu "millet şuuru"yla muhafaza edilebilsin. Bunun içindir ki zihinlere, fikirlere ve gönüllere bu şuur yerleştirilmelidir. Ve derin mazimizden istikbâlimize istiklâlimizle akıp giderken bu millet olma şuurunun vermiş olduğu ruh iştiyakıyla, kadim insanlık tarihi içerisinde varlığımızı muhafaza edelim. Yoksa aksi durum odur ki bizi cihat meydanında yenemeyenlerin iç savaşlarla bizleri yorup, milletimizin içerisine sinsice yerleştirilen sosyal, kültürel ve siyasi yozlaşma entrikalarıyla şanlı tarihimizle birlikte bizleri de yok etmektir. İşte anlatmak istediğimizin asıl mevzuda budur. Uyanık olalım. Şuurlu olalım ve başımıza örülmeye çalışılan sinsi entrikaların ağlarına takılmadan millet olma şuuruyla var olalım.