MEHMET ALTAN MISYONU İLE SAKLI HAZINELERIN SONU
Mehmet Altan bey ile davet sahipleri şunu sormuş olsak; Erol Güngör'ün deyişi ile asırlardır şerbet tadında kanımıza şırınga edilmeye çalışılan nikotinin bize eşek arısının solucana oynadığı akıbeti oynamaya çalışılan kapitalizme karşı ne kadar hazır ve dirençliyiz. Eşek arısı yavru yapma döneminde yürüyen bir solucan bulur yumurtalarını derisinin altına zerk eder ve uzaktan hep izlermiş. Solucan yürüdükçe yumurtalarda olgunlaşır ve içeriden de solucanı yerlermiş. Solucanı içeriden bitirip kafasına tam yaklaşınca artık eşek arısı yavrularının da uçma vakti gelmiştir.
millivicdan.org - (Bu yazı 02/05/2011 de http://www.mygbp.org/mehmet-altan-misyonu-ve-sakli-hazineler/ sitesinde yayınlanmıştır)
22 Nisan 2011 Cuma akşamı Atatürk Üniversitesi Kültür Sitesinde saat 20:00 da “Türkiye'nin Gelecek Perspektif” adı altında Faruk Mercan bey moderatörlüğünü yaptığı Mehmet ALTAN konferansı saygı duruşu diye kulak tırmalayan cızırtı ve Milli Vicdanın ortak ilahi türküsü İstiklal Marşımız ile önceki programın sahibi miniklerin salona bıraktığı sevgi ortamında başladı.
Öncellikle konferansa katılmama vesile olan Hakanoğul ile tertip eden ERGİAD ve DASİDEF yönetimine teşekkür ediyorum.
Dinleyicileri ve konuşmacısı arasında çapraz müştereklerin olması ülkemiz de hala baskıcı statükonun ne kadar korku saldığının da bir göstergesidir.
1995 yılında Ankara da ki bir toplantıda söylediğim bir tespiti bu konferansı tenzih ederek söylemek istiyorum. ”˜'Baskıcı aile riyakar, baskıcı devlet ise hain üretir''”¦
Ülkemizde demokrasiye katkı, entelektüel düşünce ve zihinlere vurulmuş düğümlerin çözülmesi hususunda Altan ailesi tabi ki büyük bir misyon üstlenmiştir”¦
Bu konferanstaki demokrasi adına statükoya karşı olma görüntüsü vermenin ötesinde görüntüyü aşan saklı hazinelerin hissedilmesi benim için önemliydi.
Düzenleyicisi, Moderatörü ve en azından katılımcıların bir bölümü açısından Altan misyonunun yüzeysel dünyeviliğin ötesindeki yeşeren saklı medeniyet hafızası Türk-İslam medeniyetinin yeniden inşası açısından ise onur vericidir..
Altan ailesinin topluma açık ve etkili yüzü Mehmet Altan beyin sıkça televizyon programlarında izlemekte idim, bu da yüz yüze dinlediğim üçüncü konuşmasıydı. Yani 15 yıllık izlediğim süreçte en büyük vurgusu statükoya karşı olmak ve yeryüzü diye tarif ettiği dünyanın merkezine batıyı ( AB)' yi koymasıdır.
Kafam da şunları merak ettim ; Statüko sona erdiğinde Altan misyonu sona erer mi..?
Artık bu ülkede ilim irfanın milli bir vicdan ile doğum sancılarının hissedilmesiyle, bu medeniyet projesinin ”˜'Üret-Tüket'' kıskacına dayalı Mehmet Altan ın yeryüzünün merkezine koyduğu batı cennetini aşan, insanlığı kuşatan varlığı karşısında herhalde Altan misyonların ölümü de gerçekleşmiş olur.
Baskı muhtaçlık doğurur. Baskıyı hissedenler zorunlu ikametgah ta bir birinden faydalanma zaruretini bir birini kullanma maharetin de gösterebilirler diye düşünüyorum.
Konferans ta Mehmet Altan'a sorduğum ya anlayamadığından yada dünya görüşü dışında olduğundan; ancak moderatörün yüzündeki ifadenin ve katılımcıların bir kısmının alkışlarından anlaşıldığını zannettiğim cevabı verilmeyen iki soru şuydu:
1)Üniversitelerimizin diploma verip meslek vermemesi yanında eğitim-öğretim üzerinden ülkemizde enerji buharlaştırılması yoluyla bir yaşayan ölü anlayışıyla nüfus planlanması olması ülke içerisinde ki şuursuz hainliklerin bir sonucumu dur yoksa dış bir hain plan mıdır?
2)Bütün bu problemlerin çözümünde yeryüzü cenneti diye sunulan batı (AB) ile mi olur yoksa, ilimle-ideolojilerin, iman ile ilim arasındaki duvarları yıkmakla mı olur?”¦
Sorularıma devam edip şunları da sorsaydım..?
3)İlim eşyada ki gizli hakikati ve yazılı ayetleri okumak ise biz niye halen ilim üretemiyoruz..? Vahi ile gelen bilgi ilim ise biz bu duvarları neden yıkamıyoruz?
4)Burada kim köylü kim şehirli ? Hani saf görünümlü bir köylü şehrin girişine gelir cigarasını çıkarır ağzına alır, hemen uyanık bir şehirli cebinden fenerini çıkarır yak sigaranı der”¦ Köylü nefes çeker, şehirli feneri tutar. Tabi bir zaman sonra şehirli kahvehanenin köylü de köyün yolunu tutar. Şehirli kahveye gider kahvedeki arkadaşlarına ya bu köylüler ne aptal adamlar sigarasını yakacağım diye nefesini tükettim hala çekiyor.. Köyde bekleyenler hemen köylüye sorar: Şehirde ne var ne yok? Köylü yahu bu şehirliler ne ahmak adam cigaramı yakacak diye adamın fenerinin pilini bitirdim hala tutuyor”¦!..?
5)İlahi Terennümün Halife diye tarif ettiği İnsanı Sizin üretmek-tüketmek üzerine kurguladığınız zenginlik anlayışı gece ve ölüm ötesini uyku ve son zannedenler için bir anlam ifade edebilir. Ancak ; Sadece arzu ve tüketim üzerine kurulu anlayışın tüketimin dozunu artırdıkça mutlu olan arttıramayınca krize giren insanı adeta eroinmana çevireceği gerçeği karşısında öneriniz var mı..?
6)Son olarak Mehmet Altan bey ile davet sahipleri ve bütün biz katılımcılara şunu sormuş olsak; Erol Güngör'ün deyişi ile asırlardır şerbet tadında kanımıza şırınga edilmeye çalışılan nikotinin bize eşek arısının solucana oynadığı akıbeti oynamaya çalışılan kapitalizme karşı ne kadar hazır ve dirençliyiz. Eşek arısı yavru yapma döneminde yürüyen bir solucan bulur yumurtalarını derisinin altına zerk eder ve uzaktan hep izlermiş. Solucan yürüdükçe yumurtalarda olgunlaşır ve içeriden de solucanı yerlermiş. Solucanı içeriden bitirip kafasına tam yaklaşınca artık eşek arısı yavrularının da uçma vakti gelmiştir. Yani solucanın sonu eşek arısının yavrularının uçuştuğu zamandır.
Bizler ve bizim medeniyet mimarlarımızın ilim irfanı bütün bu tehlikeyi okuyabilme ve önlem alma husun da ne kadar şuur sahibiyiz..!..?
Yazımın sonun da soracağım asıl merakımın iyi anlaşılması açısından hayatımdan bir kesit anlatayım : Bizler ideolojik öğrencilik döneminde solun sağ tarafında ülkü ocakları döneminde Şeyhler mahallesinde bir yazarın, girişi önden çıkışı gizli bahçeli evinde teşkilatçılık sırasında bir akıllı ve çok okuyan bir ağabeyi bana demişti ki ; Ola oğul sen başına iş alacaksın, zeki çocuksun git okulunu oku, bu sağ-sol dediğin bir bedenin sağ ve sol kolu gibi aynı beden aynı beyne bağlılar.
Şimdi asıl merakım ve endişem şu; Osmanlının son 100 yılında dahil son 200 yıllık süreçte “Vatandaşı Sevmeyen Vatan Sever Anlayış ” ile içeride baskıyı yapanlar ile dışarıdan medet diye dizine çeken ve kanımıza şerbet tadında nikotin zerk edenlerin aynı beyin merkezleri tarafından besleniyor olmasıdır. Yani dün içeride sağ-sol diye ülke çocuklarını “Kontrollü Kavgalı Zıtlıklar” anlayışı ile yönetmeye çalışanların bugün bunu GLOBAL bir anlayışa taşımış olma riskidir..!
Hoşça ve Tefekkürle Kalın