HUZURUNUZ BEYNİNİZİ YÖNETME GÜCÜNÜZE BAĞLIDIR
Bağımsız insan, yüksek bilinçli hani Mevlana'nın ifade ettiği gibi, “ Edep sahibi yediği tokadın sahibini aramaz, sebebini arayan “insandır. Ego-güdümlü olumsuz duygulara, hiçbir katı gelenek veya kişisel kalıba yer vermeden, karşılıklı destek ve sevgiyle akmak için tüm esnekliği veren, geniş kapsamlı iç görü ve derin sezgisel anlayışlı kişidir.
millivicdan.org - Şu günlerde kiminle konuşsak konu hep üzücü olaylar oluyor. Hangi mekana gitsek hep aynı”¦. Pek çok kişi en hafifinden en ağırına kadar depresyon içinde”¦ İnsanların sağlığı bozuluyor, verimi düşüyor”¦ Bu durum Top yekûn olarak yaşama kalitemizi olumsuz yönde etkiliyor.
Peki ülkemizde ve kendi hayatımızda iyi giden sevindirici olaylar yok mu?
Neden kötü olayları, iyi hissettiren olaylardan daha çok düşünüyoruz?
Bu soruya cevap verebilmek için, beynimizin çalışma şeklini anlamamız gerekir.
Beynimiz öğrenen ve sosyal bir organdır. Sürekli olaylardan ders almak ve tekâmül etmek ister. Beyin kötü yaşantılardan, iyi yaşantılara göre daha çok ders alır ve öğrenir. Kötü yaşantılardan ders almada iyi, iyi yaşantılardan ders almada zayıftır.
Beynimiz iyilere oranla kötü tecrübelerden çok daha çabuk öğrenmeye programlıdır. O halde her türlü, düşünceye, duyguya ve olaya ihtiyacımız vardır.
Beynimizi bir çiçek bahçesine benzetirsek, beynimizin toprağı bu yabani otlar için daha verimlidir.
Beynin programı bu olduğuna göre, mutlu olmamız için ne yapmalıyız?
Beynimiz bu becerilerini ve eğitimini milyonlarca yılda edindi. Mutlu olabilmemiz için, iyi yaşantıların sayısını artırmak ve onları beynimizin bir parçası haline getirmek, nöral devreleri oluşturmak zorundayız.
Bugün yirmi güzel iş yaptığımızı ve bir hata işlediğinizi varsayalım. Uykuya geçerken aklımıza hangisi takılır? Büyük bir ihtimalle yaptığımız hata”¦
Akıllı insan (homa sapiens) yaklaşık 200 bin yıl önce ortaya çıktı. İnsanoğlu bu uzun süre boyunca hep kötünün iyiden daha güçlü olduğuna şahit oldu. Beynimizin amacı, hayatta kalmamızı sağlamaktır. Bu sebeple hemen olumsuza hazır bir hal alır.
Acı verici kötü yaşantılar, rahatlatıcı iyi yaşantıları etkisiz hale getirir. Yapılan araştırmalara göre, uzun süreli yakın ilişkiler, her olumsuz etkileşimi dengelemek için en az beş olumlu etkileşim gerektirir.
Olumlu anlar olumsuz anların en az üçte biri veya daha yüksek oranı geçtiği zaman kişi gerçekten mutlu olur. Olumsuzun olumluyu bozması, olumlunun olumsuzu arındırmasından daha fazladır.
Araştırmalara göre, mutlu çiftler iletişim sırasında bir kötü söz ve jestte karşılık, beş iyi söz ve jest kullanıyor. Başarılı şirketlerde de, aynı oran söz konusu. Bilimsel bulgular gösteriyor ki, kötü bir söz iyi bir sözden beş kat daha fazla iz bırakıyor!
Beşe bir kuralı, hem aşkta hem de kariyerde geçerli. Bu kurala göre olumsuz ifadelerin açtığı bir yara, beş katı çabayla ancak düzelebiliyor
Kötü davranışın bir kahramanın itibarına verdiği zarar, iyi bir eylemin bir kötü işler yapan insana sağladığı yarardan fazladır.
O halde mutlu olabilmemiz için, gündelik olumlu deneyimlerimizi, beynimizde kalıcı iz bırakacak sayıya ve etkiye ulaştırmak zorundayız. Yaşama parçalarımız önemlidir. Onlar yaşadığımız anda iyi veya kötü hisler bırakırlar, ama ayrıca beynimizde nöral yapılar oluştururlar.
Beynimizi olumlu yönde değiştirebilir miyiz?
Değiştirebiliriz. Bunun için zihnimizden geçen düşüncelere dikkat etmeliyiz. Çünkü Zihnimizden akanlar beynimizi değiştirir.
Öncelikle olumlu ve olumsuz yaşantılarımızın dengesini iyi ayarlamamız gerekir. Bu dengeyi kuramazsak, olumsuz yaşantılar beynimizi olumsuzluğa duyarlı hale getirir. Kısır bir döngü içinde daha da olumsuz yaşantılar yaşamamızı kolaylaştırır.
Üzüntü verici ve tedirgin edici yaşantılar hafıza depolarına kaydedilir. Sütten ağzımız yandığında yoğurdu üfleyerek yeriz. Genel olarak hazza ve zevke oranla acıdan öğrenme sürecimiz daha hızlıdır. Güçlü hoşlanmamalar, güçlü hoşlanmalardan daha hızlı edinilir. İlişkilerde güveni yitirmek kolay, kazanmak zordur.
Bir kişi ile ilgili kötü bir şey, onunla ilgili iyi bir şeyden daha kolay hatırlanır. Siyasi kampanyalara olumsuz tanıtımların baskın olmasının sebebi budur. İster aile üyeleri ister uluslararasında olsun, uzun süreli hatırlanan üzüntüler uzun vadeli çatışmaları körükler.
Yalnızca birkaç acı verici yaşantılar hızla bir çaresizlik duygusuna dönüşebilir. Bu depresyonun ana sebeplerinden biridir. Kişinin güven ve yararlılık duygusunu yeniden kazanmak için aynı sayıda karşı etkili verimli deneyim gerekir.
Olumsuz zihinsel haller kolayca nöral özellikler haline gelebilir.
Olumsuzluk önyargısı dolaysız hayatta kalmayı hedefler. Ama yaşam kalitesine, huzurlu ve tatmin edici ilişkilere ve kalıcı zihinsel ve fiziksel sağlığa karşıdır.
Olumlu yaşantılar hoşturlar ama nöral yapıyı değiştirme açısında pek kalıcı değer bırakmazlar.
Olumsuzluk ön yargısını telafi etmenin en iyi yolu düzenli olarak iyiliği özümsemektir. Olumlu yaşantıları dikkatle gözetmedikçe su gibi beyinlerimizden akıp gidecektir.
Zihnimizi sürekli olarak kendini eleştiri, endişe, başkalarından şikâyet incinme ve stres üzerinde tutarsak, beynimiz o zaman öfke, üzüntü ve suçluluk duygusu eğilimlerine göre şekillenir.
Beyin kendi şeklini zihnin üzerinde durduğu şeyden alır. Başka bir ifadeyle, zihnimizi meşgul ettiğimiz şeyler, beynimizin birincil şekillendiricisidir.
Fark etme ve mutluluk
Neden çoğunlukla telaş, ümitsizlik, endişe ve üzüntü içinde yaşıyoruz?
Neden hep küçük sevgi, huzur ve mutluluk kırıntıları ile yetiniyoruz.
Neden mutluluğa ulaşmak için takip ettiğimiz yollar genellikle bizi mutsuz kılıyor.
Ken Keyes'in “Yüksek Bilinç Yolculuğu” adlı muhteşem eserinde anlattığı gibi, genellikle batıdaki insanların % 99'u yeterli güvenlik, cinsellik, son modaya uygun heyecanlar, ego hamleleri, koşuşturmalar, prestij, para, güç ve statü arayışıyla karakterize edilen düşük bilinç düzeylerinde yaşıyorlar. Bu süreç sürekli kırgınlık, üzüntü, öfke, kıskançlık ve korkuyla dolu hayatlar doğuruyor.
Peki çözüm nerededir?
Mutsuz bir yaşama sebep olan şüphesiz bu saydıklarımız değil”¦ Bunlara duyulan ve kişinin hayattan zevk almasını engelleyen bağımlılık programlarıdır. Bu bağımlılık problemleri kişiyi düşük bilinç merkezinde tutar.
Bağımlılıklar, başarısızlık korkusuna, doyum sağladığımız bir kaynağı elimizden alabilecek kişiye karşı duyulan kıskançlığa, birisi bize karşı geldiğinde duyulan kızgınlığa, arzular sürekli olarak tatmin bulmazsa sonunda ahlaka aykırı davranabilmeye sebep olurlar.
Bağımlı veya düşük bilinçli insan, alışkanlık haline gelmiş gelenekleri ve kişisel kalıpları katı bir biçimde koruyan, ego-kontrollü, özne-nesne ve ben-onlar şeklinde düşünen kişidir.
Bağımsız insan, yüksek bilinçli insandır. Ego-güdümlü olumsuz duygulara, hiçbir katı gelenek veya kişisel kalıba yer vermeden, karşılıklı destek ve sevgiyle akmak için tüm esnekliği veren, geniş kapsamlı iç görü ve derin sezgisel anlayışlı kişidir. Yüksek bilinçli insan, mutludur.
Yapılacak iş beynimizin akıllıca kullanmasını öğrenmektir.
Beynimiz evrendeki en harika araçtır. Fakat diğer karmaşık makinalar gibi, gerekli eğitim sunulmadıkça en iyi şekilde kullanılamaz. Tek sorunumuz onu uygun biçimde kullanmayı öğrenememek....Beynimiz, bilincimize hükmeden bağımlılık ve isteklerden kurtulmadıkça, beyin korteksimiz sürekli istediğimize sahip olamadığınız bir durum üzerinde devamlı düşünecektir.
Beynimizi iyi biçimde kullanmak için, eski programı ortadan kaldırıp yerine bağımlı olmayan tercih programları yerleştirmek amacıyla kendimize sürekli ve kesin direktifler vermemiz gerekir.
Bu yeni, sevgiyi yaşama programı, beynimizin çalışmasını besledikçe, düşük bilinç merkezlerden kurtulabiliriz.
Bilincimizi yükseltmenin yolu çok kolaydır.
Yapacağımız iş, hayatımızdaki iyi olayların ve insanların farkına varmaktır.
Küçük iyi bir şey başımıza geldiğinde onu geçiştirmeyelim, hissedelim.
Her zaman ve her yerde, o anki durum içinde iyi bir olay bulabiliriz. Her zaman sevdiğimiz ve takdir ettiğimiz insanlardan yanımızda vardır.
Sıradan olaylardan olumlu anlam bulmak, olumlu yaşantı bulmanın yoludur. Alışma, nöral kaynakların kullanılmasıdır. Ama iyi yaşantı fırsatlarını kaçırmamıza sebep olur.
Tuvaletten mutfağa evimizi kolaçan edip ve var olmaya devam eden iyi şeyleri fark edelim. İyi insanlar hayatımızdadır. Toplumumuzdaki olumlu yönleri aklımıza getirelim.
Çocuklarımız evimizden ayrılsa da, sevdiklerimiz bu dünyadan göçse de, var olan iyi durumların farkına varabiliriz.
Burnumuzun dibindeki pek çok fırsatı kaçırıyoruz. Daha önce dikkat etmediğimiz bir olayın farkına varmak bizim için büyük bir avantajdır. O olayı her zaman hatırlayabiliriz ve hatırladığımızda aynı duyguları yaşarız.
Zihnimizde önceden var olan iyi bir şeyin farkına varmak için, günlük koşuşturmalara ara verip, bu iyi yaşantılardan birini fark edip özümsemeliyiz. Yani soluklanıp bir yakıt ikmali yapmalıyız. Rahatlama, sinir sisteminin dinlenme parasempatik kanadını devreye sokar.
Yaşantımızı bütün yönlerinin daha çok farkında olmak bize daha büyük bütünlük ve tamamlanmışlık duygusu verir. Hayatımızdaki pek çok yaşantı değerli olup özümsenmeyi hak ederler.
Beyinle ilgili 21 gün kuralı
Bilincimizi yükseltmeyi ve yaşama kalitemizi artırmayı öğrenebiliriz.
Öğrenme eylemi hemen değil, belli bir süreçte olur. Okumayı bir süre sonra öğrendik. Bağımlılıktan kurtulmak için de beynin bu konuda öğrenmiş olduğu davranış modelini değiştirmek ve beyne bunu öğretmek gereklidir.
Bir düşünce ve davranışın kazanılması için onu 21 gün yaptığınızda beyinde bu düşünce ve davranışla ilgili nöral ağlar kurulur. Ancak o zaman, düşünce ve davranış kalıcı hale gelir. Onu terk etmek içinse bu sefer tersini yapıp bu konuyla ilgili hiçbir harekette bulunmamak gerekir. O zaman kullanılmayan nöral ağlar giderek zayıflamaya uğrayacak ve kaybolacaktır.
Sonuç
Nerde olursak olalım, o anki durumumuz içinde iyi bir olay bulabiliriz. Bize rahatlık ve güven duygusu veren bir şeyler görebiliriz ve bir şeyler işitebiliriz. Her zaman yanımızda sevdiğimiz ve takdir ettiğimiz insanlar vardır.
Sıradan olaylardan bile olumlu anlam bulabiliriz. Dünyayı yeni bir anlayışla ve yeni bir bakış açısıyla görebiliriz.
Her zaman farkına varabileceğimiz olumla ve sevindirici olaylar bulabiliriz. Bir televizyon ekranı güzel ve çirkin görüntüler gösterebilir. Bu ekran güzel ve çirkin görüntülerden dolayı değişmez. Hayatımızdan geçen olaylar yüzünden hiçbir zaman lekelenmeyiz. Ancak o olayları yorumlama şeklimiz yüzünden sağlığımız bozulabilir ve yaşama kalitemiz düşebilir.
Mevlana'nın ifade ettiği gibi, “ Edep sahibi yediği tokadın sahibini aramaz, sebebini arar. “
Biz de televizyon ekranı gibiyiz. Güzel ve çirkin olaylarla karşılaşabiliriz. Ancak bu olaylardan olumlu olanları bilincimizin ekranına çıkarmalıyız.İyi olaylara ve iyi insanlara dikkatimizi vererek, sağlığımızı koruyabilir ve üreticiliğimizi artırabiliriz.
Kaynak: Rick Hanson, Beynin Mutluluk Ayarları, çev. Kemal Atakay, Okuyanus yayınları, İstanbul, 2016.
Yrd: Doç. Dr. Zülfikar Özkan