HER 12-24 MART İKİ PARÇA OLURUZ
Mehmet Âkif'in söyleyişini dinleyin, nasıl güzel, nasıl içten: Evliya yurdu bu toprak, şüheda yurdu bu yer ”“ bir yıkık türbenin üstüne Mevlâ titrer.
millivicdan.org - Her 12 Mart'ta iki parça oluruz.
Birinci parçamız Taceddin Dergâhı'nda Âkif'i anlamak ve İstiklal Marşımızın doğuşunu, ana rahmini teneffüs etmekle geçer. O müthiş şiirin yazıldığı mekânı iliklerimize kadar içeriz. İstiklal ruhunu yeniden yaşarız Muhsin BAŞKANIN ruhu ile...
“Korkma Sönmez bu şafaklarda yüzen Alsancak!”
diye başlayan şiiri doğuran süreci hatırlarız.
Hani o Çanakkale sularında iken yazdığı:
“Korkma!
Cehennem olsa gelen, göğsümüzde söndürürüz
Bu yol ki Hak yoludur, dönme bilmeyiz yürürüz!”
diye haykıran ses”¦
Ama bir türlü İstiklal Marşı anma toplantısı sonrasında oradaki dostlarla kucaklaşamayız; gençliğimizin örnek insanı Asım karakterinin çelikleşmiş iradesi Galip Erdem'i Asri Mezarlık'taki mezarı başında anmaya gideriz.
12 Mart İstiklal Marşımızın Büyük Millet Meclisi'nde yani Birinci Meclis'te kabulünün yıldönümü olduğu kadar Galip Ağabeyin de aramızdan ayrılışının yıldönümü”¦
12 Mart 1997 günü aramızdan ayrıldı Galip Erdem.
Soyadı gibi erdemli bir insandı. Paraya pula zırnık hürmet göstermez, memleket ve millet davası dendi mi yerinde duramazdı. Küçümen gövdesi bir yanardağ gibi kaynardı. Hele 12 Eylül arakesitinde soylu duruşu ile tiranları titretmiştir.
İstiklal Marşı şairimiz Âkif'i ondan dinleyecektiniz.
Türk Ocakları'nın ilk başkanlarından olan ve aynı zamanda İstiklal Marşı Yarışmasını düzenleyen Maarif Vekâletinin başı olarak Hamdullah Suphi Tanrıöver ve şüphesiz Birinci Meclis'in yani o devleti kuran ve savaşı idare eden Meclisin şerefli üyelerinin güzideyi seçen bakış açılarını da yabana atmamak lazım.
Bugün de toplumumuzda Âkif'ler vardır. Yetişir.
Fakat Âkifleri diğerlerinden ayırt etmeyi bilen o tefrik etme hazinesine sahip olmak daha mühim değil mi?
Ne yazık ki bugün toplumumuz belki de Hamdullah Suphilere muhtaç. Güzide ile pespayeyi ayırt etme sanatımızdan eser yok.
Tefrik etme hazinesini yitirdik.
Şarkı sözü yazarı ile gerçek şairi bile ayırt edemiyoruz.
Şarkıcı ile bestekârı ayırt edemeyişimiz gibi.
Bezirgân ile dava adamını ayırt edemediğimiz gibi”¦
At izi ile it izi birbirine karışmış”¦
Bir de Asım'ın nesli tafrası atmıyor muyuz?
İşte en yüz kızartıcı yanımız bu”¦
En nadide değerleri işporta malı gibi pazarlamıyor muyuz?
Pazarlayanlara da sesimizi çıkarabiliyor muyuz?
Galip Ağabey pek güzel anlatırdı Âkif'i”¦
“Vatanın çok sevilen bir varlık olmasına, hattâ kutsal sayılmasına kimsenin bir itirazı yoktur. İnsan, vatanı için en değerli varlığını verir, hayatını feda eder. Vatan uğruna dövüşülür, ölünür. Vatan toprakları, atalarımızın, şehitlerimizin, değeri saydığımız ne varsa hemen hepsinin yattığı yerdir. Mehmet Âkif'in söyleyişini dinleyin, nasıl güzel, nasıl içten: Evliya yurdu bu toprak, şüheda yurdu bu yer ”“ bir yıkık türbenin üstüne Mevlâ titrer.
Âkif'in Bülbül, Çanakkale Şehitleri ve İstiklal Marşı şiirlerini ezbere bir çırpıda her Türk gencinin okuması gerektiğini söyleyen Galip Ağabey, yine çok sevdiği Atsız'ın Mehmet Âkif ile ilgili sözlerini de hatırlatmadan geçmezdi bize:
“Atsız, Türkçü bir şair ve edip diye bilinir ya, Sanırsınız Âkif ile ayrı cephede”¦ Oysa bakın Atsız ne diyor Âkif hakkında: “Âkif, şair, vatanperver ve karakter adamı olmak bakımından mühimdir. Şairliğine kimse itiraz edemez. Onun oldukça bol manzum eserleri arasında öyle parçalar vardır ki Türk edebiyatı tarihinde ölmez mısralar arasına girmiştir.
Vatanperverliği, tam ve tezatsız bir vatanperverliktir. Âkif, sözle vatanperver olduğu halde fiille bunu tekzip edenlerden değildir. Vatanperverane şiirler yazdığı halde en sefil bir namert ve en sefil bir asker kaçağı hayatı yaşayanlar henüz aramızda bulunduğu için Âkif'in vatanperverliği yüksek bir değer kazanır.
Karakter adamı olmak bakımından ise Âkif eşsizdir. O, daima bulunduğu kabın şeklini alan bir mayi veya cıvık bir halita değildir; şeklini sıcakta, soğukta, borada, kasırgada muhafaza eden katı bir cisimdir.
İslamcı olmasını kusur diye öne sürüyorlar. İslamcılık dünün en kuvvetli seciyesi ve en yüksek ülküsü idi. Bugünkü Türkçülük ne ise o günkü İslamcılık da o idi. Esasında İslamcılık Osmanlı Türklerinin millî mefkûresiydi. On dördüncü asırdan beri Türklerden başka hiçbir Müslüman millet, ne Araplar, ne Acemler ne de Hintliler İslamcılık mefkûresi görmüş değillerdi. Bir Osmanlı şairi olan Âkif'te millî mefkûre kemaline ermiş, fakat yeni bir millî mefkûrenin doğuş zamanına rastladığı için geri ve aykırı görünmüştür.
Mazide yaşayanların fikir ve mefkûreleri bize aykırı gelse bile onları zaman ve mekân şartları içinde mütalaa ettiğimiz zaman haklarını teslim etmemek küçüklüğüne düşmemeliyiz.
Çanakkale şehitleri için yazdığı şiir kâfidir. Başka söz istemez?
Âkif inandı, dönmedi ve öyle öldü.”
Şimdi vatanımızın bağrında şehitler veriyoruz. Komşumuzda milyonlarca soydaşımız ve dindaşımız yine Allahuekber nidalarıyla katlediliyor. Fitne ve emperyalizm eskisinden daha sinsi yüzüyle bu vatan toprağına ve üzerinde ne varsa zillete düşürmek için pis pis sırıtıyor.
Şehitlerimizin sayısı artıyor ve biz 12 Mart'ta dadaşların gösterdiği vakarı gösterip savaşı bile göğüsleyemiyoruz.
İşte bu ahval içinde şühedaya en güzel mısraları hediye eden Âkif'in mısralarıyla 12 Mart'ı yâd edelim.
Cenab-ı Hakk aguşunu açmış bekleyen Peygamberin sancağında toplasın bizi”¦
“Sana dar gelmeyecek makberi kimler kazsın
Gömelim gel seni tarihe desem sığmazsın
Hercümerç ettiğin edvara da yetmez o kitâb
Seni ancak ebediyetler eder istiâb!”
”¦
“Ey şehit oğlu şehit, isteme benden makber
Sana aguşunu açmış duruyor Peygamber!”