FANTİKO DEMOKRASİSİ VE SİYASET
Cemaat yada Siyasal Liderin yaptığı her hareketi sorgusuz sualsiz kabul etme, ileride yeni fantikocuların doğmasına zemin hazırlamaktadır.
millivicdan.org - Aziz Nesin'in Fantiko adlı bir hikâyesi var. Bu hikâyeye göre her gün gazeteye yazı yazmakta zorlanan bir yazar, yazmaya konu bulamadığı için kalemi elinde çeviriyor ama bir türlü ne yazacağına karar veremiyormuş. Can sıkıntısı yüzünden önündeki kâğıdı karalamaya, anlamsız çizgiler çizmeye başlamış, sonunda kâğıda gelişi güzel harfleri yerleştirince F-A-N-T-İ-K-O- diye anlamsız bir kelime oluştuğunu görmüş.
Sonra fantiko nedir, başlıklı bir yazı yazmış. Yazıya göre Fantikocular, şeytandan beter, tehlikeli insanlarmış ve onların herkese zararları dokunurmuş. Halk bu yazıyı beğenince yazar fantikocular hakkında yazmaya devam etmiş, insanlar sürekli bu konuyu konuşuyormuş, çünkü fantikocular veremden, tifüsten daha tehlikeli, daha bulaşıcıymışlar.
Herkes kendisini fontikoculardan korumaya, fantikocu olmadığını ispat etmeye uğraşırmış, hatta fantikocular bile fantikocular aleyhine yazılar yazarak kendilerini korumaya çalışmışlar.
Zamanla insanlar sevmedikleri kişilere fantikocu etiketini yapıştırmaya başlamış, borcunu ödemeyenler borçlu oldukları kişilere, evden çıkmayan kiracılar ev sahiplerine fantikocu damgasını yapıştırınca bu kişilerin toplum içinde bir anda itibarları yok oluyormuş.
Aziz Nesin bu hikâyesinde bir toplumun düşünmeden hareket etmesini, sorgulama kültürünün olmamasını müstehzi bir şekilde dile getirmiştir.
Türkiye'de şu anda herkes bu oyunun bir benzerinde rol almak için çabalamakta, ülkemiz maalesef derin sıkıntılar geçirmektedir.
Türkiye sorgulama kültürü olmayan cemaat kültürü ile yoğrulmuş hakiki fantikocu neslin yetişmesine göz yumarak Çanakkale'de kaybettiğimizden (şehit sayımızdan )daha fazlasını fantikocu yaptı.
Şimdi herkes kendisini kurtarmaya çalışmaktadır.
Evet, cemaat kültürü tehlikeli bir yapıdır. Fakat tehlike, bu kişilerin cemaat adına hareket etmeleri değil, mutlak itaat kültürü ile beslenmelerinden kaynaklanmaktadır. Bu tehlike sadece cemaat üzerinden değil, bir siyasi yapıya aynı mantıkla itaat etme üzerinden de varlığını devam ettirmektedir. Liderin yaptığı her hareketi sorgusuz sualsiz kabul etme, ileride yeni fantikocuların doğmasına zemin hazırlamaktadır.
Şu anda cemaate ve onun kültürüne isyan edenler, kendi liderlerine göstermiş oldukları mutlak itaatle aynı hataya düşmektedir. Bu tip algılar ülkede demokrasinin yerleşip kök salmasına engel olmaktadır. Bu anlayışa Milliyetçi Hareket Partisi ile İktidar Partisi veya kan üzerinden siyaset yapmaya çalışan kültürel anlayış da dahildir.
Türkiye'nin son zamanlarda yaşamış olduğu Ergenekon, Balyoz davaları, cemaat olayları ve son olarak başbakanın görevinden ayrılma süreci ülke olarak demokrasiyi hazmedememe sorunumuzdan kaynaklanmaktadır. Demokrasisi gelişmiş ülkelerde etkili bir cemaate, hiçbir illegal yapılanmaya rastlanmaz.
Balyozu ve cemaati bol olan ülkede halkın yüzde ellisinin oyunu almış bir başbakanın da usulünce görevinden azledilmesi maalesef gayet normal olarak algılanmaktadır.
Davutoğlu olayı Türkiye için talihsiz bir durumdur. Bir ülke düşünün ki halkın yüzde ellisinin reyini almış bir başbakan iki yılını doldurmadan görevinden el çektirilsin.
Bir halkı düşünün ki böyle bir uygulamayı askeri güçler yaptığı zaman dikta baskısı, reisleri yaptığı zaman demokrasi diye hezeyana kapılsın.
Tüm dünya milletleri ülkelerinin demokrasiyi iyice sindirmesi için çaba harcarken, bizim bu ülkeyi cemaatlerin, askeri cuntaların, başbakanı alaşağı eden bir yapının esiri etmemiz kabul edilebilir bir durum değildir.
Türkiye fantikocuları önce beslemekte, daha sonra beslediğinden korkmaktadır.
Fantikoculardan kurtulalım derken yeni fantikocuların ağına düşmemek daha önemlidir.