ENDÜLÜS'TE GAFLETİN ALASI YADA 1 NİSAN ŞAKASI!.?
İslam tarihinde Endülüs Emevileri İspanya`dan atılmadan önce, üzerlerinde yüz yıllık bir proje uygulanmış ve insanlar gaflete düştüklerinin farkında bile varamamışlardır. Yüz yılda meydana gelen dört nesil değişimi, 1 Nisan Şakası yoluyla tehlikenin boyutlarının görülememesini sağlamıştır.
millivicdan.org - ENDÜLÜS'TE GAFLETİN ALASI YADA 1 NİSAN ŞAKASI!.?
İslam tarihinde Endülüs Emevileri İspanya`dan atılmadan önce, üzerilerinde yüz yıllık bir proje uygulanmış ve insanlar gaflete düştüklerinin farkında bile varamamışlardır. Yüz yılda meydana gelen dört nesil değişimi, 1 Nisan Şakası yoluyla tehlikenin boyutlarının görülememesini sağlamıştır.
Bu konuda tarihi bilgiler şöyledir: ``14. yüzyıl sonlarından itibaren Kastilyalılar Gırnata`ya karşı değişik bir savaş taktiği uygularlar. Çünkü yapılan klasik hücum ve şehir kuşatma tekniklerinde belki bir kaç kale ele geçirilmekte, ama pek çok Hıristiyan askeri de ölmektedir. Hatta ele geçirilen bu kaleler bile bazen karşı hücumla tekrar kaybedilmektedir. Geliştirilen yeni taktik, Gırnata sultanı ve halkının lükse, refaha, bolluğa ve eğlenceye alıştırılarak gaflete düşürülmesi, saraydaki taht çekişmelerine destek verilmesi, bu arada halkın, sudan bahanelerle sultana karşı kışkırtılmasıdır. Bu taktikte de etkili olurlar. Kastilyalılar tüm bu çabalarının meyvelerini bir asra yakın süre sonra, Gırnata`nın teslim anlaşması ile alacaklardır.
ŞEHRİ TESLİM EDİN!
Rahata ve safahata alıştırılan Endülüs Emevileri bir gün Avrupa Hıristiyanlarının desteğini alan Kastilyalıların ``Şehri teslim edin´´ teklifiyle karşılaşmışlardır. Gafletin derinliğine bakın ki, gemilerini yakarak canlarını hiçe sayarak bu toprakları fetheden insanların torunları, kendilerinde savaşacak bir iman ve irade kalmadığı için ``savaşmama´´ kararı veriyorlar. Tarih bu olayı şöyle yazıyor: ``II. Ferdinand tarafından gönderilen teslim anlaşmasını tartışmak için hükümdar XI. Muhammed, Gırnata`nın ileri gelenleri ile Elhamra Sarayında bir toplantı yapar. Hükümdar ve eşrafın çoğu, halkın katliama uğramaması için teslim anlaşmasının imzalanması fikrindedir. Ordu kumandanlarından Musa bin Ebu`l-Gazan ise, Hıristiyanlara güvenmemek gerektiğini, onların bu anlaşmaya kesinlikle sadık kalmayacaklarını, şimdi şerefiyle ölmeyi bilmeyenlerin bunu bizzat yaşayacağını, ama kendisinin bu günleri görmeyeceğini söyler.
KADIN GİBİ AĞLAMAK YARAŞIR
Rivayete göre, meclistekilerden bazıları ona hak vermekle birlikte çoğunluk bu fikre karşı çıkmış, o da üzülerek eve dönmüştür. Anlaşma imzalandıktan sonra, şehrin teslimini beklemeden silahını kuşanıp atına binmiş, El-Beyazin (Albaicin) semtindeki Levir (Elvira) kapısından çıkmış ve bir rivayete göre gözden kaybolmuş, bir rivayete göre de düşman askerleriyle gücü tükenene kadar savaştıktan sonra şehit olmuştur. Onun meclis huzurunda söyledikleri ise eksiksiz olarak gerçekleşecek ve Gırnata halkı, tepkisizliğinin faturasını çok ağır ödeyecektir. Son hükümdar XI. Ebu Abdullah Muhammed, şehri teslim ettikten sonra ailesi ile birlikte sarayı terk eder. Bir süre mecburen ikamet edeceği el-Buşurrat (Alpujarras) bölgesine gitmek için dağdaki patikayı tırmanırken, tepeden son bir defa Gırnata`ya bakar ve ağlar. Annesi Ayşe, ``Ağla oğlum ağla! Vaktiyle bir erkek gibi savunamadığın şeyler için şimdi bir kadın gibi ağlamak yaraşır sana´´ der. Hükümdarın ağladığı bu tepe, daha sonra Puerto del Suspiro del Moro (Mağriplinin; Arap`ın ağladığı yer) diye anılmaya başlar.´´
GEMİLERİ KARADAN YÜRÜTTÜK
Bizim ecdadımız da karadan gemiler yürüterek, kadim Türk yurdunun müstesna köşesi olan İstanbul`u Bizanslıların işgalinden kurtarmış, gerçek kimliğine kavuşturmuştu. Truva savaşındaki tahta at hilesi ile Truvalıları yenen ve kadim Türk Yurdu Anadolu`da yaklaşık iki bin yıl sürecek bir işgali başlatan Yunanlılardan, Peygamberimiz Hz. Muhammed`in övgüsüne mazhar olmuş komutan Fatih Sultan Mehmet Han ve onun kutlu askerleri İstanbul`u kurtarmışlardır. Ama neler pahasına? Dünya tarihinde ilk kez gemiler karadan yürütülerek. Binlerce insanımızın canı, on binlerce insanımızın kanı pahasına.
1 NİSAN ŞAKASININ TARİHÇESİ:
15. yüzyılın sonlarında, Haçlı ordusu İspanya daki Endülüs Müslümanlarının son kalesini kuşatır. Uzun süren bir kuşatma olmasına rağmen, kış aylarının da etkisiyle, kale korunabilmektedir. Durumun zorluğunu anlayan Haçlı ordusunun komutanı değişik taktikler düşünmektedir.
En sonunda 31 Mart gecesi kalenin önüne giderek bir elinde Kur an bir elinde İncil; Şu iki kitap üzerine yemin ederim ki, teslim olursanız bu akşam size bir şey yapmayacağım der. Gerekli görüşmelerden sonra canlarının kurtarılması karşılığında Müslümanlar kaleyi teslim ederler.
Ertesi sabah, yani 1 Nisan sabahı, Haçlı ordusu komutanı bütün Müslümanların öldürülmesi için emir verir.
Bunun üzerine Müslümanlar Yemin etmiştiniz, bize söz vermiştiniz... dediklerinde Haçlı ordusu komutanı Benim sözüm size dün akşam içindi, bugün için size bir sözüm yoktur diye cevap verir ve BÜTÜN MÜSLÜMANLAR ORADA ŞEHİT EDİLİR.
İşte o gün bugündür 1 Nisan Hristiyanlar arasında Hile Günü olarak kutlanmaktadır.
BU KAFA İLE İSTANBUL ELİMİZDEN ÇIKAR MI?
Son on yıldır defalarca yazılarıma konu ettiğim Erzurum'daki Lalapaşa Camii mihrabının yan duvarında asılı Hüsnü hat sanatıyla yazılmış metinde, “Men tâle gafletehu zâle devletehu” ifadesi vardır. Yani “Gafleti uzun ve derin olanın devleti yok olur!”
İlimi ve ilmi metotları kendileri üretmeden başkalarının metotlarıyla düşmanlarıyla mücadele edenler adeta onların kötü birer numunesi olmaktan öteye gidemezler..!
Fetih gerçekleştikten sonra Bizans imparatorlarının sarayını gezen Fatih`in huzuruna, mahzende inlerken sesi duyulan ve küçük taş bir odada bulunan zayıf, yaşlı bir papaz getirilir. Fatih ona sorar: ``Bu ne hâldir, sizi niye hapsettiler?´´ Papaz cevap verir: ``Şevketli Padişah, arz edeyim: Kuşatma başlayınca İmparator Konstantin Dragazes, beni huzuruna çağırdı. Şehrin Osmanlılar tarafından alınıp alınamayacağını sordu. Şimdiye kadar okuduklarıma, öğrendiklerime dayanarak bu kuşatmanın son kuşatma olduğunu, şehrin elimizden çıkacağını ifade ettim. Çok kızdı. Beni hem dövdürdü, hem de hapsettirdi. O günden beri zindanda yaşamaktayım´´ dedi. Fatih bir an düşündükten sonra şunu sordu: ``Peki, bu İstanbul gün olur bizim de elimizden çıkar mı?´´ Bunun cevabı düşündürücüdür: ``Vakta ki içinizde fesat artar, insanınız kendi menfaatine ram olur, mal ve mülkünü yabancılara satanlar çoğalır ve yabancıdan medet umanlar fazla olursa, şehir sizden dahi çıkar.´´ Fatih oracıkta ellerini açar ve der: ``Yâ Râb! Dilerim ki, böyleleri kahrına ve gazabına uğrasın.´´
HARİKA ELHAMRA ŞİMDİ MÜZE
Gafletin nelere mal olduğunu en çarpıcı bir biçimde anlatan Endülüs Emevilerinin tarihini bilmekte çok yarar vardır. Çünkü Gırnata`daki Elhamra Sarayı adeta okyanusta bir inci niteliğindeydi. Eşsiz bir sanat eseri Gırnata mimarinin harikasıydı. Ancak Arapların yaşadıkları gaflet sonucunda bu eşsiz inci bugün bir tek Arap`ın bile bulunmadığı İspanya`da müze olarak kullanılmaktadır. Yaklaşık sekiz yüz yıllık bir devlet, devleti yönetenlerin gafleti sonunda yıkılmış yok olmuştur. 800 yıl İslam toprağı olmuş bir vatanı düşmanın sadece teklifi ile Hıristiyanlara teslim edenler, gemileri yakarak İber Yarımadasını fetheden ünlü komutan Tarık Bin Ziyad ve askerlerin canlarının vebalini de üstlenmişlerdir. Yüz yıl süren bir gaflet, sekiz yüz yıllık bir devleti yok etmiştir. Hiç kimsenin ``Bize bir şey olmaz´´ gibi düşüncelerle hareket etme hak ve yetkisi yoktur, olmamalıdır. O zaman da öyleydi, bugün de böyledir.
ÜRETMEDEN TÜKETENLER DİRHEM DİRHEM YOK OLURLAR..!
Üretilmeyen zenginlik medeniyet İNŞA edemez... Devletin temel kurumlarını dahi adeta bir enerji şirketinin güvenlik gücü haline getirenler Ortadoğu'nun Krallar Karanlığında boğulmaya mahkumdur.
Şimdi sormak lazım ; Bankalarda olmayan parayı kağıt yada sanal ortamda bankadan bankaya havale edip,varmış gibi dağıtarak araba ve bina üzerine döngü sağlamayı ekonomi zannetmemek gafleti dahi masum bırakmaktan başka nedir.!..?
Yine Sormak Lazım;makam mevki ve çıkarları uğruna önce partileri şimdi yetmedi Allah'ın MELİK sıfatına savaş açmışcasına kişileri devletleştirenlerin “Devleti Ebet Müddet” Millet Olmadan olamayacağı hakkında ne düşünürler.!.?