ENDÜLÜS EMEVİ'LERİNDEN TÜRK İSLAM ALEMİNE;GAFLETİN İZLERİ
İlimi metotları kendileri üretmeden başkalarının metotlarıyla düşmanlarıyla mücadele edenler adeta onların kötü birer numunesi olmaktan öteye gidemezler..!
millivicdan.org - MİLLET OLMADAN UMMET OLUR MU DİYE SORMAK LAZIM...
İslam tarihinde Endülüs Emevileri İspanya`dan atılmadan önce, üzerlerinde yüz yıllık bir proje uygulanmış ve insanlar gaflete düştüklerinin farkında bile varamamışlardır. Yüz yılda meydana gelen dört nesil değişimi, tehlikenin boyutlarının görülememesini sağlamıştır.
Bu konuda tarihi bilgiler şöyledir: ``14. yüzyıl sonlarından itibaren Kastilyalılar Gırnata`ya karşı değişik bir savaş taktiği uygularlar. Çünkü yapılan klasik hücum ve şehir kuşatma tekniklerinde belki bir kaç kale ele geçirilmekte, ama pek çok Hıristiyan askeri de ölmektedir. Hatta ele geçirilen bu kaleler bile bazen karşı hücumla tekrar kaybedilmektedir. Geliştirilen yeni taktik, Gırnata sultanı ve halkının lükse, refaha, bolluğa ve eğlenceye alıştırılarak gaflete düşürülmesi, saraydaki taht çekişmelerine destek verilmesi, bu arada halkın, sudan bahanelerle sultana karşı kışkırtılmasıdır. Bu taktikte de etkili olurlar. Kastilyalılar tüm bu çabalarının meyvelerini bir asra yakın süre sonra, Gırnata`nın teslim anlaşması ile alacaklardır.
Gafletin derinliğinde kaybolan Endülüs Emevi'lerine dedeleri İsrail'e toprak satan şimdiki Filistinlilerin de çektiği zulümde ekleyebiliriz.
Bizim Türk Tarihinde bu güne kadar ağır gaflet bedelleri ödenmesine rağmen var oluşumuzun ilelebet olabilmesi ise Millet olma şuurunun ilim ile âlimin devlet hayatındaki rolü çok büyüktür.
Son on yıldır defalarca yazılarıma konu ettiğim Erzurum'daki Lalapaşa Camii mihrabının yan duvarında asılı Hüsnü hat sanatıyla yazılmış metinde, “Men tâle gafletehu zâle devletehu” ifadesi vardır. Yani “Gafleti uzun ve derin olanın devleti yok olur!”
ŞEHRİ TESLİM EDİN!
Rahata ve safahata alıştırılan Endülüs Emevileri bir gün Avrupa Hıristiyanlarının desteğini alan Kastilyalıların ``Şehri teslim edin´´ teklifiyle karşılaşmışlardır. Gafletin derinliğine bakın ki, gemilerini yakarak canlarını hiçe sayarak bu toprakları fetheden insanların torunları, kendilerinde savaşacak bir iman ve irade kalmadığı için ``savaşmama´´ kararı veriyorlar. Tarih bu olayı şöyle yazıyor: ``II. Ferdinand tarafından gönderilen teslim anlaşmasını tartışmak için hükümdar XI. Muhammed, Gırnata`nın ileri gelenleri ile Elhamra Sarayında bir toplantı yapar. Hükümdar ve eşrafın çoğu, halkın katliama uğramaması için teslim anlaşmasının imzalanması fikrindedir. Ordu kumandanlarından Musa bin Ebu`l-Gazan ise, Hıristiyanlara güvenmemek gerektiğini, onların bu anlaşmaya kesinlikle sadık kalmayacaklarını, şimdi şerefiyle ölmeyi bilmeyenlerin bunu bizzat yaşayacağını, ama kendisinin bu günleri görmeyeceğini söyler.
ÖLÜM PEK EHVEN KALIR!
Ziya Paşa`nın Endülüs Tarihi kitabında bu sözler şöyle özetlenir: ``Ey İslam`ın gayret sahipleri; boş yere üzüntü ve matem tutmak çocukların ve kadınların işidir. Gözyaşı dökmek yerine, Ahiret köprüsüne kadar kanlarımızı döküp mertliğimizi gösterelim. Devleti ve vatanı uğrunda canından geçenler topluluğu içinde bulunmak, velinimetinin son nefesinde başı ucunda ağladığı kimselerden olmaktan iyidir. Eğer siz düşmanı sözünde durur zannediyorsanız aldanıyorsunuz. Onların bizim kanımıza nasıl susadıklarına, şimdiye kadar şahit olduğumuz durumlar yeterli delil değil midir? Sonuçta uğrayacağımız tehlikelere oranla, şuan korkmakta olduğumuz ölüm pek ehven kalır. Malı mülkü korumak derdiyle şan ve namuslarını terk eden ödlekler, yakın zamanda en kıymetlileri olan mal ve mülklerinin gözleri önünde yağma edileceğini, güya koruyacağı ve hürmet ettiği mescit ve camilerine ne kadar hakaretler olacağını, karılarının, erkek ve kız çocuklarının terbiyesiz ve alçak düşman askeri kucağında onlara şarap kadehleri sunduklarını göreceklerdir. Afrika`daki İslam meliklerinden yardım isteyelim ve daha olmazsa ittifakla gücümüz yettiğince kendimizi savunmaya gayret edelim. Ben nasıl olsa bu kötü durumdan nefsimi kurtarmanın yolunu bulurum. Fakat bunca Ümmeti Muhammediye`ye acırım.´´
KADIN GİBİ AĞLAMAK YARAŞIR
Rivayete göre, meclistekilerden bazıları ona hak vermekle birlikte çoğunluk bu fikre karşı çıkmış, o da üzülerek eve dönmüştür. Anlaşma imzalandıktan sonra, şehrin teslimini beklemeden silahını kuşanıp atına binmiş, El-Beyazin (Albaicin) semtindeki Levir (Elvira) kapısından çıkmış ve bir rivayete göre gözden kaybolmuş, bir rivayete göre de düşman askerleriyle gücü tükenene kadar savaştıktan sonra şehit olmuştur. Onun meclis huzurunda söyledikleri ise eksiksiz olarak gerçekleşecek ve Gırnata halkı, tepkisizliğinin faturasını çok ağır ödeyecektir. Son hükümdar XI. Ebu Abdullah Muhammed, şehri teslim ettikten sonra ailesi ile birlikte sarayı terk eder. Bir süre mecburen ikamet edeceği el-Buşurrat (Alpujarras) bölgesine gitmek için dağdaki patikayı tırmanırken, tepeden son bir defa Gırnata`ya bakar ve ağlar. Annesi Ayşe, ``Ağla oğlum ağla! Vaktiyle bir erkek gibi savunamadığın şeyler için şimdi bir kadın gibi ağlamak yaraşır sana´´ der. Hükümdarın ağladığı bu tepe, daha sonra Puerto del Suspiro del Moro (Mağriplinin; Arap`ın ağladığı yer) diye anılmaya başlar.´´
GEMİLERİ KARADAN YÜRÜTTÜK
Bizim ecdadımız da karadan gemiler yürüterek, kadim Türk yurdunun müstesna köşesi olan İstanbul`u Bizanslıların işgalinden kurtarmış, gerçek kimliğine kavuşturmuştu. Truva savaşındaki tahta at hilesi ile Truvalıları yenen ve kadim Türk Yurdu Anadolu`da yaklaşık iki bin yıl sürecek bir işgali başlatan Yunanlılardan, Peygamberimiz Hz. Muhammed`in övgüsüne mazhar olmuş komutan Fatih Sultan Mehmet Han ve onun kutlu askerleri İstanbul`u kurtarmışlardır. Ama neler pahasına? Dünya tarihinde ilk kez gemiler karadan yürütülerek. Binlerce insanımızın canı, on binlerce insanımızın kanı pahasına.
İSTANBUL ELİMİZDEN ÇIKAR MI?
İlimi ve ilmi metotları kendileri üretmeden başkalarının metotlarıyla düşmanlarıyla mücadele edenler adeta onların kötü birer numunesi olmaktan öteye gidemezler..!
Fetih gerçekleştikten sonra Bizans imparatorlarının sarayını gezen Fatih`in huzuruna, mahzende inlerken sesi duyulan ve küçük taş bir odada bulunan zayıf, yaşlı bir papaz getirilir. Fatih ona sorar: ``Bu ne hâldir, sizi niye hapsettiler?´´ Papaz cevap verir: ``Şevketli Padişah, arz edeyim: Kuşatma başlayınca İmparator Konstantin Dragazes, beni huzuruna çağırdı. Şehrin Osmanlılar tarafından alınıp alınamayacağını sordu. Şimdiye kadar okuduklarıma, öğrendiklerime dayanarak bu kuşatmanın son kuşatma olduğunu, şehrin elimizden çıkacağını ifade ettim. Çok kızdı. Beni hem dövdürdü, hem de hapsettirdi. O günden beri zindanda yaşamaktayım´´ dedi. Fatih bir an düşündükten sonra şunu sordu: ``Peki, bu İstanbul gün olur bizim de elimizden çıkar mı?´´ Bunun cevabı düşündürücüdür: ``Vakta ki içinizde fesat artar, insanınız kendi menfaatine ram olur, mal ve mülkünü yabancılara satanlar çoğalır ve yabancıdan medet umanlar fazla olursa, şehir sizden dahi çıkar.´´ Fatih oracıkta ellerini açar ve der: ``Yâ Râb! Dilerim ki, böyleleri kahrına ve gazabına uğrasın.´´
HARİKA ELHAMRA ŞİMDİ MÜZE
Gafletin nelere mal olduğunu en çarpıcı bir biçimde anlatan Endülüs Emevilerinin tarihini bilmekte çok yarar vardır. Çünkü Gırnata`daki Elhamra Sarayı adeta okyanusta bir inci niteliğindeydi. Eşsiz bir sanat eseri Gırnata mimarinin harikasıydı. Ancak Arapların yaşadıkları gaflet sonucunda bu eşsiz inci bugün bir tek Arap`ın bile bulunmadığı İspanya`da müze olarak kullanılmaktadır. Yaklaşık sekiz yüz yıllık bir devlet, devleti yönetenlerin gafleti sonunda yıkılmış yok olmuştur. 800 yıl İslam toprağı olmuş bir vatanı düşmanın sadece teklifi ile Hıristiyanlara teslim edenler, gemileri yakarak İber Yarımadasını fetheden ünlü komutan Tarık Bin Ziyad ve askerlerin canlarının vebalini de üstlenmişlerdir. Yüz yıl süren bir gaflet, sekiz yüz yıllık bir devleti yok etmiştir. Hiç kimsenin ``Bize bir şey olmaz´´ gibi düşüncelerle hareket etme hak ve yetkisi yoktur, olmamalıdır. O zaman da öyleydi, bugün de böyledir.
ÜRETMEDEN TÜKETENLER DİRHEM DİRHEM YOK OLURLAR..!
Üretilmeyen zenginlik medeniyet İNŞA edemez... Devletin temel kurumlarını dahi adeta bir enerji şirketinin güvenlik gücü haline getirenler Ortadoğu'nun Krallar Karanlığında boğulmaya mahkumdur.
Şimdi sormak lazım ; Bankalarda olmayan parayı kağıt yada sanal ortamda bankadan bankaya havale edip,varmış gibi dağıtarak araba ve bina üzerine döngü sağlamayı ekonomi zannetmemek gafleti dahi masum bırakmaktan başka nedir.!..?
Yine Sormak Lazım;makam mevki ve çıkarları uğruna önce partileri şimdi yetmedi Allah'ın MELİK sıfatına savaş açmışçasına kişileri devletleştirenlerin “Devleti Ebet Müddet” Millet Olmadan olamayacağı hakkında ne düşünürler.!.?
NOT; 2012/09 Ayında Yenises Dergisi ve Türk Meclisi Sitesinde Yayınlanmış yazımın güncellenmiş halidir.