BATIDAN COĞRAFİ VE MANEVİ KOPUŞ
Batı sistemi, 20.yüzyılın başında Türkiye'yi tabii coğrafyasından kopardı. Bu kopuş sırf coğrafi bir kopuş değildi. Güçlü bir manevi kopuştu aynı zamanda.
millivicdan.org - Suriye'de iç savaşın neden başladığı artık hiç önemli değil. Suriye meselesinin neden bu hâle geldiği, çözümün neden sürekli imkânsızlaştırıldığı asıl önemli olan.
“Arap Baharı” bölgenin totaliter-diktatöryal yönetimlerden bunalmış halkının tabiî bir patlaması idi. Bu patlamaların bölgede kendini yönetme konusunda bir başlangıca yol açması ihtimali Batı'nın güç merkezlerinde korku oluşmasına yol açtı. Açık veya örtülü müdahalelerle Arap Baharı'ndan beklentiler tam tersine dönüştürüldü. Bunun en bariz görüldüğü ülke Suriye'dir.
Suriye, babadan oğula geçen Ortadoğu cumhuriyetlerinden biri. Azınlık diktasının hâkim olduğu ülkede büyük Sünni çoğunluk her türlü baskı ve zulmü yaşadı. Baba Esed'in Hama ve Humus katliamları unutulmuş olamaz. Bizim için bu katliamların daha keskin şekilde hatırlanma sebebi, o zaman zalim Esed'i destekleyen “İslâmî devrim” sonrası İran'ın bu sefer sahada etkili bir aktör olarak görünürleşmesi.
Sünni İslam'ın DAEŞ modeli ile burnunun sürtüldüğü bir dönemde Şiilik Batı'nın güç merkezlerinin ihtiyaç duyduğu ayrıştırıcı bir unsur oldu. Dünyadaki Müslüman nüfusun yüzde 15'ini teşkil ettiği sanılan Şiiliğin bölgede görünürleşmesi, ABD'nin Irak müdahalesinden sonra ve Suriye iç savaşı vesilesiyle oldu.
ABD'nin, gizli müttefiki Şiilik dışında bölgede İsrail'le uzlaşacak “laik” yapıları destekleme konusunda her zamankinden daha aktif olduğu görülebiliyor. Batı sistemi, 20.yüzyılın başında Türkiye'yi tabii coğrafyasından kopardı. Bu kopuş sırf coğrafi bir kopuş değildi. Güçlü bir manevi kopuştu aynı zamanda. Hilafetin kaldırılışından sonra Türkiye'nin içine sokulduğu yol, Batı'da arzu edilen tarzda “laiklik” oldu. Laiklik ama dine karşı kullanılan bir ideoloji olarak laiklik.
Türkiye'nin lakiliğinin Batı'nın güç merkezleri tarafından sürekli desteklendiğini, bunun 28 Şubat darbesi döneminde zirveye çıktığını söyleyebiliriz. “Batı Çalışma Grubu” tesadüfi bir isim değildir. Batı'ya makbul gelecek bir Türkiye için harekete geçirilen unsurlar, İsrail'le ilişkileri en üst seviyeye yükseltmek için de ellerinden geleni yaptılar.
Türkiye'de dinin geriletilmesi operasyonu ters tepti. Bilhassa da siyaset cihetinde. Bunun sebebi, 28 Şubat'ta dini referanslı partinin hedef alınması idi. Parti kapatmanın gerektiğinde hukuk imal edilerek nasıl yapılacağı halkın gözünün içine sokarcasına gösterildi.
Cumhuriyet'in sıfırı tüketmiş seçkinleri, siyasi hareketi 28 Şubat sonrası ikbal döneminde sınandı ve artık yönetim ehliyetini kaybettikleri herkes tarafından görüldü.
Türkiye'nin 28 Şubat'a karşı direncini bugünkü siyasi iktidar temsil ediyor. 2002'den bugüne gelen süreçte Türkiye artık laikliğin bir vesayet ideolojisi olarak sürdürülemeyeceğini gördü. Türkiye özgüvenini kazandıkça, kökleriyle bağlarını pekiştirmeye çalıştı. Suriye meselesinde Türkiye'nin kendi siyasetini geliştirme çabası bu yüzden tehlikeli bulundu. Suriye'nin Esed sonrası konumu asıl meseleyi teşkil ediyor. Batı'nın bugün ABD eliyle dayattığı modernlik İsrail'in geleceği ile ilgili güvenlik endişelerinden kaynaklanıyor.
Esed sonrası Suriye'nin İsrail'le barışık olması, Sünni İslâm'ın kendini hissettireceği bir yapılanmaya asla müsaade edilmemesi bugünkü manzarayı ortaya çıkarıyor. ABD böyle bir Suriye için İran'ı bir muhalif unsur olarak sahaya sokarken, Rusya'yı da işin içine katarak Türkiye'yi etkisizleştirmeye çalışıyor. Bu arada bütün piyasa “terörle mücadele” tantanalarıyla yıkılırken, terörist bir unsur olmasına rağmen ABD, PKK uzantısı PYD'yi desteklemeye devam ediyor. Suriye'de Esed'le frekansı en fazla uyuşan unsurun PYD olması boşuna değil. Dini reddeden bu silahlı güç batılıların istediği tarzda kadınları da resmin önüne koymaktan geri kalmıyor.
ABD'nin gözünde yarının Suriye'sinin ne olması ve ne olmaması konusunda bir belirsizlik yok. Esed olmasa dahi onu temsil eden bir yapılanma ve PYD'den başka görünür mahalli güç yok. Suriye'nin Nuseyri Baas'ı ile Kürt Baas'ının iş birliği içinde yeni bir modernleşme örneği vermesi ABD'nin şu sıralar en büyük arzusu olmalı!
ABD'nin Suriye siyasetini “Batı'nın son modernleştirme taarruzu” olarak okumak yanlış olmaz.