ALLAH İLE KULUN YOLUNU AYIRANLAR..!
Ah ümmetin evlatları ah, Allah ile kulun arasına girmenin Peygamberler için bile bizzat Tanrı tarafından nasıl ayıplandığını ancak Mesnevi'den okuyabilirlerdi ama”¦
millivicdan.org - Türkler hakkında Yahya Kemal'in bir tarifi var.
Onlar Mesnevi okurlar, pilav yerler ve savaşırlar”¦
Mesnevi okumak savaşmanın da adabın da usulünü erkanını öğretir Türklere”¦
Yemek yerken de savaşırken de, dünyaya dair insanlığa dair bir yaşama şifresidir Mesnevi”¦
Mesnevi okurken de bir çeşit onun besmelesi olan şu beyit okunur evvelen ve bizzat.
Tû megu mara bebon şeh nist
Bâ kerîman kârha düşvâr nist
Allah'ın dergahına yaklaşılmayacağını sen söyleme Kabiliyetli insanlar için hiçbir güçlük yoktur.
Yine Mesnevi'den bize aktardığı kadarıyla merhum Akyavaş bir hikâyeyi şöyle özetlemiş: “Hz. Musa yolda bir çoban gördü.
Çoban şöyle söylenip duruyordu:
Ey kerem sahibi Allah!
Neredesin ki sana kul kurban olayım?
Çarığını dikip saçını tarayayım, çamaşırlarını yıkayayım.
Sana süt ikram edeyim.
Ellerini öpüp ayaklarını ovayım.
Uykun gelince yatağını sereyim.
Bütün keçilerim sana kurban olsun.
Bütün türkülerim, heyheylerim senin içindir büyük Allah'ım!” Musa, çobanın bu çeşit saçma sapan şeyler söylemesine darıldı. Böyle kiminle konuşuyorsun diye azarladı.
Çoban, bizi yaratanla, yeri göğü var edenle diye cevap verince
Musa dedi ki:
Vah vah!
Sen sersemlemişsin!
Daha Müslüman olmadan kâfir oldun.
Bu ne saçma söz böyle?
Bu ne küfür?
Bu ne olmayacak şey?
Ağzına pamuk tıka!
Küfrün pis kokusu dünyayı tuttu.
Küfrün, din kumaşını yırttı.
Çarık, dolak, ancak sana yaraşır.
Bir güneşin bu çeşit şeylere ne ihtiyacı var?
Sütü büyüyecek olanlar içer.
Çarığı yürüyecek olanlar giyer.
El, ayak bizler için bir nimettir
. Allah'ın bir cismi veya ihtiyacı olabilir mi?
O'nun her şeye kadir olduğunu biliyorsan, nasıl oluyor da bu hezeyanlara cüret ediyorsun?
Akılsız dost zaten düşmandır. Sen bunları kime söylüyorsun? Amcana, yoksa dayına mı? Ulu Tanrı bu çeşitli hizmetlerden müstağnidir. O zaman ulu Tanrı'dan Musa'ya şöyle bir vahiy geldi: Kulumuzu bizden ayırdın. Sen onları bize ulaştırmaya mı geldin yoksa ayırmaya mı? Biz dile, söze bakmayız; gönüle, hale bakarız, kalbindeki saygıya bakarız. İsterse kulun sözünde kulluk ve mahviyet olmasın. Musa hatasını anladı. Çöle kaçan çobanın peşine düşüp onu aramaya gitti. Yaptığından pişman oldu. Çünkü çoban Musa'nın siteminden yaralanmış ah ve vah içinde perişan olmuştu. Kısaca naklettiğimiz bu hikâye ile Hz. Mevlana şunu öğretmek istiyor: Kul Tanrısını nasıl bilirse bilsin, nasıl tanıyorsa öyle kalsın; yeter ki, Allah'ı gönlünde bulunsun ve bu temiz gönül ile O'nu sevsin. Sözün ve söyleyişin ehemmiyeti yoktur. Gönül aşkı Allah sevgisi bir edebiyat değildir.”* Özellikle Ramazan ayı başta olmak üzere medyamızda kendisini Hazreti Musa yerine koyan hayli zevat arz-ı endam etti. Bunlar Tanrı ile nasıl konuşulması gerektiğini öğretmekte pek mahirler ama onlara Hazreti Musa meselinde olduğu gibi doğruyu öğreten bir Tanrıları olmadığı için vahiy gelmiyor ve yaptıkları kimi ukalalıkların aslında Allah ile kulu arasına girmek demek olduğunu bilmiyorlar. Bilselerdi herhalde onlar da çöle kaçan birçok insanın peşine düşerlerdi, gönüllerini almak için. Aksi takdirde Allah'ın gazabına uğrarlardı. Ah ümmetin evlatları ah, Allah ile kulun arasına girmenin Peygamberler için bile bizzat Tanrı tarafından nasıl ayıplandığını ancak Mesnevi'den okuyabilirlerdi ama onu da şimdilerde sözün gelişi okuyorlar”¦
BİZDE RUHBAN SINIFI TEHLİKESİ VAR MIYDI?
Ruhban sınıfı niçin olmadı sizce bütün İslam tarihinde özellikle de Türk tarihinde”¦
Çünkü ruhban sınıfının teşkil etmesine izin vermeyen bir tasavvuf anlayışı vardı. Bugün öğle mi? Evvelen ve bizzat bu tasavvuf geleneğimizle mesai harcadığını düşünen kesimler ruhban sınıfının teşkiline fırsat veriyorlar. Ruhban sınıfının teşkilini önleyecek kesim nasıl olur da ruhban sınıfının teşkiline fırsat verir? İşte bugünkü İslam âleminin çözmesi gereken birinci problem budur. Bakınız Mevlana Hazretleri Mesnevi'sinde nasıl öğütler veriyor. Böylesi öğütleri alanlar Hazreti Musa ile çöle kaçan çobanın hikâyesinden gereken dersi çıkarmazlar mı? Böylesi dersleri alan öğrencilerin hal ilminin ötesinde işler çeviren ve ruhban sınıfı teşkil etmeye kalkan çevreleri deşifre etmemesi mümkün mü? Ruhban sınıfı ve din baronları evvelen ve bizzat tasavvuf büyüklerimiz tarafından engellenirdi tarihimizde”¦
Mübarek fütuhatın da esbab-ı mucibesi buydu.
DİN SATIP PARA-MAL- UNVAN ALANLAR
Ruhban sınıfı ve din baronlarının teşkil etmemesi için Mesnevi'nin öğütlerinden zerre-i miskal şaşmamak icap eder. Cemiyetimizin bin yıllık mayasının izini sürmesi, içine girecek virüsleri ortaya çıkaracak ve aldatıcıların Allah ile aldatmasını önleyecek donanımın da devamını sağlar. “Ey insanlar, hiç şüphesiz Allah'ın va'di haktır; öyleyse dünya hayatı sizi aldatmasın ve aldatıcı(lar) da, sizi Allah ile (Allah'ın adını kullanarak) aldatmasın.” (Fatır/5) Demek ki dünya hayatına fazla kapılmak ve sürekli güçlü ve zengin olma hevesi aldatıcının ekmeğine yağ sürüyor. Şeytan böylesi heveskarların kalbinde daha çok yer ediyor. İster istemez sermaye de din olunca başka bir yeteneği olmayanların elinde o zaman din satarak para-nam ve mal kazanma hırsı körükleniyor. Bu zaman zaman iyi niyet taşlarıyla da örülen bir cehennem yoluna evriliyor. İyi niyet şu: Düşmanın silahıyla silahlanmamız lazım”¦
Kol kırılır yen içinde diye de destekleyici bir dayanağı var bu yarışın. Aman bize bir şeyler yaparlar, aman iri ve diri olmalıyız, aman bizim cemaatimizin dışındaki herkes ajan olabilir; aman düşmana malzeme vermeyelim. Böyle gider. Nice şirk, nice zina, nice hırsızlık, nice aldatma bizzat kendi cemaatimiz içinde kanserli bir hücre gibi kök salar. Sonra şekerle beslenir, büyür büyür. Bu şeker iktidar olalım da, gerisi kolay lafıdır. Hele bir iktidar olalım her şeyi düzeltiriz. Sonra iktidar olunur ve her şey bozulur. Bu sefer de derin bir sükutu hayal ve derin bir çaresizlik”¦
Nedense artık düzeltmek için çok geçtir. Zira kol kırılıp yen içinde kalmıştır”¦
Halbuki o çobanın temiz gönlü her şeyden daha kıymetlidir Allah katında”¦
O çöle kaçan çobanın”¦ *)
A. Ragıp Akyavaş, Üstad-ı Hayat, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 2005, s. 25-26