"DİNLER TARİHİNDE" LAİKLİK VE HUKUK ? - Mete ÖZDİKİCİ | Milli Vicdanın İlimle Hicreti
  • YAZARLAR
  • Emrullah ÖNALAN
  • Mehmet Zeki İŞCAN
  • Cevat GERNİ
  • Hasan SAĞINDIK
  • Seyfullah TÜRKSOY
  • Menderes ALPKUTLU
  • Lütfü ŞEHSUVAROĞLU
  • Turan GÜVEN
  • M. Hanefi PALABIYIK
  • Kemal Polat
  • İrfan SÖNMEZ
  • Mustafa AKIN
  • Hacı GÜRHAN
  • Hafize ŞAHİNER
  • Fatma Sönmez
  • Ahmet ÜNAL
  • İrfan SEVİNÇ
  • Şahabettin YILDIZ
  • Oğuzhan ÖLMEZ
  • Ahmet Coşkun DÜNDAR
  • Muharrem BİTİREN
  • Mehmet SAĞLAM
  • Mete ÖZDİKİCİ
  • Ahmet ÖZTÜRK
  • Ufuk ÜNAL
  • B.BARIŞ KERİMOĞLU
  • M.Çağdaş ÇAYIR
  • Ahmet İZZETGİL
  • ERHAN HAŞLAK
  • Veysel AŞKIN
  • Suat UNGAN
  • Hayrullah DEMİR
  • Cemil İLBAŞ
  • Tahsin BULUT
  • Coskun KÖKEL
  • Bülent KARAKELLE
  • Senar BAŞAK
  • Küşat TAŞKIN
  • Orhan ARSLAN
  • Hakkı DURU
  • Hüseyin AKDOĞAN
  • Osman Kenan AKSOY
  • Hayrettin NEŞELİ
  • Kerim Alperen İBİŞ
  • R.Alparslan TOMBUL
  • Mehmet DOĞAN
  • Ali ARASOĞLU
  • Manaf BAGİRZADE
  • Zülfikar ÖZKAN
  • Veysi ERKEN
  • Abdulnasir KIMIŞOĞLU
  • Ömer YÜCE
  • Cengiz Yavilioğlu
  • Kemal YAVUZ
  • M.Lütfü YILDIZ
  • Orhan İBİŞOĞLU
  • Mehmet OKKALI
  • İsmet TAŞ
  • İsmail GÜVENÇ
  • M.Alperen ÇÜÇEN
  • Orhan KAVUNCU
  • Mustafa Toygar
  • Mete GÜNDOĞAN
  • Sadi SOMUNCUOĞLU
  • Ertugrul ASİLTÜRK
  • Yunus EKŞİ
  • Muhammet Esat KESKİN
  • Yücel OĞURLU
  • Aynur URALER
  • Hasan Gökhan Kotan
  • Mehmet Akif OKUR
  • Bozkurt Yaşar ÖZTÜRK
  • Mahmut Celal ÖZMEN
  • Fazlı POLAT
  • Mustafa İLBAŞ
  • Serkan AKIN
  • Musa IŞIN
  • Gündüz GÜNEŞ
  • Enver Alper GÜVEL
  • Necdet TOPCU
  • Onur ERSANÇMIŞ
  • Mehmet Bozdemir
  • Fahri Akmansoy
  • M. İkbal Bakırcı
  • M.Talât UZUNYAYLALI
  • Rubil GÖKDEMİR
  • Zeki ŞAHİN
  • Özkan ÖZKAYA
  • Dr. Muhsin YILMAZÇOBAN
  • İparhan UYGUR
  • Sami ŞENER
  • Hakkı ÖZNUR
  • Mehmet MUTLUOĞLU
  • Nurettin KALDIRIMCI
  • Ali Rıza MALKOÇ
  • Namık Kemal ZEYBEK
  • Atilla BİTİGEN
  • Mahmut Zeki ÇABUK
  • Emre KESKİN
  • Şener MENGENE
  • Selami BERK
  • Mehmet MUTLUOĞLU
  • Abdullah NEHİR
  • Gafur OTURAK
  • Recai ÇELİK
  • Ahmet Berhan YILMAZ
  • Nazmi ÖLMEZYİĞİT
  • Necdet BAYRAKTAROĞLU
  • Tarık Sezai KARATEPE
  • nikaO
  • Mustafa Duman
  • Ramazan ASLANBABA
  • Feyzullah BUDAK
  • Mahmut Esfa EMEK
  • Orhan SÖYLEMEZ
  • Asiye TÜRKAN
  • MİLLİ VİCDAN
  • KONUK MAKALELERİ
    "DİNLER TARİHİNDE" LAİKLİK VE HUKUK ?
    Yazar: Mete ÖZDİKİCİ
    MECELLE 39. MADDE: "Ezmanın tagayyürü ile ahkâmın tebeddülü inkâr olunamaz." (Zamanın değişmesi ile bazı hükümlerin değişmesi inkâr olunamaz.) Din bir tekliftir. İmtihanın neticesi uhrevidir. Kazanmak, Allah'ın lütfu ile olur. Kaybetmek, kişinin kendi ettiği edeceği iledir. Dinin emirlerini Allah adına kul dayatmaya kalkarsa, bunun adı kula kulluk olur... Aslında laiklik, dinin de son kalesidir...
    millivicdan.org - NİÇİN HUKUK, NİÇİN LAİKLİK?

    656 senesindeki Cemel Vakası ve 657'deki Sıffin Savaşı, Hz. Peygamber'in en yakın arkadaşları arasında gerçekleşmiştir. Ve bu savaşlarda on binlerce sahabe ölmüştür.

    Sahabeler, içtihad (görüş) farklılığı nedeniyle birbirleriyle savaştıklarından dolayı on binlerce insan nasıl öldüyse, bir de günümüz müçtehidlerinin(!) maazallah içtihad farklılığı olursa, artık olacakları siz düşünün!..

    684 yılında Emevi halifesi Yezid'in gönderdiği orduyla Kabe mancınıklar ile tamamen yıkıldı. Kabe, Abdullah bin Zübeyr tarafından tekrar inşa edildi.

    692 yılında, Haccac komutasındaki ordu tarafından Mekke'ye mancınıkla saldırıldı. Bu arada Kabe de hasar gördü. Kuşatmanın sonunda Abdullah bin Zübeyr şehit edildi ve Mekke alındı. Haccac daha sonra Kabe'yi yeniden inşa ettirdi. Abdullah bin Zübeyr'in Kabe'ye dahil ettiği Hicr-i İsmail kısmını ayırarak önceki haline getirdi.

    930 yılında, Harici Karmatiler'in reisi Ebu Tahir komutasındaki ordu tarafından Kabe yağmalanmış, örtüsü parçalanmıştır. Mekke emiri ve hacılar öldürülüp zemzem kuyusuna atıldılar. Hacer-ül Esved gasp edilip, götürüldü. Bu taş 21 yıl sonra bir şekilde geri getirildi.

    Haçlı Seferleri, İslam Fetihleri ve Fransız Din Savaşları tarihte görülen din savaşlarına örnek olarak verilebilir. Savaş Ansiklopedisi'nde yer alan 1763 savaşın 123'ü din savaşlarıdır. Bu 123 savaşın 66'sı İslamiyet ve Hristiyanlık arasında olmuştur. “Kutlu Savaş”, “Haklı Savaş” kavramlarının önde olduğu Hristiyanlık, karşısında “Cihad” ve “Gaza” kavramlarına sahip İslamiyet'i bulmuştur. Cihad, kelime anlamı olarak Tanrı'nın yolunda mücadele anlamına gelir ve İslam'ın altıncı şartı olarak görülür.

    Haçlı Seferleri ya da Haçlı Akınları, 1096-1272 yılları arasında, Avrupalı Katolik Hristiyanların, Papa'nın talebi ve çeşitli vaatleri üzerine, genellikle Müslümanların elindeki Ortadoğu toprakları (Kutsal Topraklar, özellikle Kudüs) üzerinde askeri ve siyasi kontrol kurmak için düzenledikleri akınlardır. Toplam 9 adet Haçlı Seferi vardır.

    Fransız Din Savaşları, 16. yüzyıl Fransa'sında Katolikler ve Protestanlar (Huguenot) arasında çıkan savaştır. Otuz Yıl Savaşı, 1618 ile 1648 yılları arasında yapılan ve Avrupa devletlerinin çoğunun katıldığı savaşlar dizisidir. Avrupa'nın gördüğü son büyük din savaşıdır. Temelinde, bir Protestan-Katolik mücadelesi olsa da, Katolik bir devlet olmasına rağmen Fransa, Protestanların yanında harbe girmiştir. Savaş, 1648 yılında Protestanların zaferiyle sonlanmıştır.

    1300 yılından itibaren, Yahudiler Hristiyan Avrupa'da ekseriyetle ağır zulüm görmüşlerdir. Faiz ile borç para vermesine izin verilen tek grup olduklarından (Faizcilik Kilise tarafından Katoliklere yasaklanmıştı) bazı Yahudiler önde gelen faizciler haline gelmiştir. Yahudilere yapılan baskılar ilk olarak Haçlı Seferleri sırasında zirveye çıkmıştır. Birinci Haçlı Seferi sırasında (1096), Ren ve Tuna boylarındaki gelişen Yahudi cemaatleri tümüyle yok edilmiştir. İkinci Haçlı Seferi sırasında (1147), Fransa Yahudileri katledilmiştir. 1251 ve 1320'deki Çoban Haçlı Seferleri'nde de Yahudiler saldırıya uğramıştır. Haçlı Seferleri'ni kovulma izlemiştir. Bunlar arasında, 1290'da tüm İngiltere Yahudilerinin kovulması; 1396'da 100 bin Yahudi'nin Fransa'dan atılması; ve 1421'de, binlercesinin Avusturya'dan sürülmesi de vardır. Kovulan Yahudilerin büyük bölümü Polonya'ya kaçmıştır. 1941'de, Sovyetler Birliği'nin işgali başladığında, Hitler'in emriyle yaklaşık 6 milyon Yahudi'nin öldürüldüğü bir soykırım, Holokost olarak bilinir. Polonya'da, sadece Auschwitz toplama kampında bir milyon Yahudi gaz odalarında öldürülmüştür.

    Semavi olduğu kabul edilen Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam'ın toplamda yüzlerce mezhebi de mevcuttur.

    Hristiyan mezhepleri, 3 ana kola ayrılmaktadır. Bunlar; Katoliklik, Ortodoksluk ve Protestanlık olarak bilinirler. Bunların da onlarca alt kolu vardır.

    Mezhep, gitmek anlamındaki Z-H-B kökünden türetilmiş bir kelime olup, "gidilen yol" anlamındadır.

    "Yahudiler 71 fırkaya bölündü, Hristiyanlar 72 fırkaya. Ümmetim ise 73 fırkaya bölünecek. Biri dışında hepsi ateşte olacak. Kurtulan fırka benim ve ashabımın yolundan gidenlerdir." Zayıf bir rivayette ise, "biri dışında hepsi cennettedir" denilmiştir. 73 fırka ile ilgili hadislerin sıhhat durumu tartışmalı da olsa bu realitedir.

    TEFSİR: (Arapça: علم التفسير; İlm ut Tefsir), İslam dini terimidir. 'El-Fesr' masdarından tef'il babında yorumlamak, açıklamak manalarına gelen bir kelimedir. Eşdeğer bir kelime te'vil (yorum)'dur. Bu zamana kadar 300 bin cilt tefsir kitabı yazıldığı hesaplanmaktadır. 90-95 yıllık Cumhuriyet tarihinde yaklaşık 200 meal ve 30 tefsir yazılmıştır.

    HADİS: İslâm Peygamberi'nin vefatını takip eden yıllarda konuşulan hadis sayısının birkaç yüz veya birkaç bin hadisi geçmediği, daha sonraki dönemlerde bu rivayetlerin hızla çoğaldığı ve milyonlara ulaştığı bilinmektedir. Sünni hadis kitapları İslâm Peygamberi'nin zamanından 200-300, Şii hadis kitapları 400-500 yıl sonra yazılmışlardır.

    İbn-i Hacer'e göre İbn Şihab Zuhrî, ilk hadis toplayan kişidir ve Miladi 719 yılında Ömer bin Abdülaziz'in emriyle hadisleri toplamaya başlamıştır. Hadisleri ilk olarak büyük ölçüde bir araya getiren İmam Mâlik (712-795), bunları Muvattâ adlı eserinde toplamıştır. İmam Buhârî (810-869) ve diğer hadis imamları İslâm Peygamberi'nin ölümünden yaklaşık iki yüzyıl sonra, o zamana kadar rivayetlerle aktarılan bu "sözlü kültür ürünleri"ni toplayıp yazarak hadis külliyatlarını oluşturdular.

    Sünnî ekol arasında güvenilir ve ünlü olmuş 6 adet (Kütüb-i Sitte) (Sahih-i Buhari, Sahih-i Müslim, Sünen-i Nesai, Sünen-i Tirmizi, Sünen-i Ebu Davud, Sünen-i İbn Mace) hadis külliyatı bulunur. En meşhur hadis kitabı olan Buhari'de, mükerrer olanlar dâhil 7275 tane hadis vardır. Mükerrerlerin olması başka raviler tarafından da rivayet edilmesinden dolayıdır. İkinci meşhur hadis kitabı Müslim'de de, 7275 hadis vardır. En çok hadis rivayet eden kişi açık ara Ebu Hureyre'dir: 5374; Aişe validemiz: 2210; Hafsa validemiz: 60; Ebu Bekr-i Sıddık: 42; Ömer bin Hattab: 500; Osman bin Affan: 146; Ali bin Ebi Talib: 586.

    HALİFELİK: 632'den 1924'e kadar olan dönemde öyle olmuştur ki, III. Abdurrahman Halife unvanını da kullanınca, Endülüs Emevîleri, Abbâsîler ve Fâtımîlerde olmak üzere, İslam tarihinde ilk kez 3 halife birden vazife başında görülmüştür.

    İSLAM MEZHEPLERİ: Başlangıçta İlk dönemlerde Hz. Ali ile Hz. Muaviye arasındaki savaş ve İslam toplumundaki bölünme Sünnilik, Şiîlik ve Haricilik şeklinde ilk mezhebi ayrışmayı beraberinde getirmiştir. Erken dönemlerde değişik İslam şehirlerinde, bu şehirlerin adıyla anılan fıkıh okulları bulunmaktaydı. Şam (Evzâ'i), Basra, Kufe (Irak ekolü, Rey ekolü), Medine (Hicaz ekolü) okulları bunlardan bazılarıdır. Daha sonra Irak okulu Hanefi, Medine okulu ise Maliki mezhepleri olarak konsolide olmuş, Şafii, Hanbeli, Zahiri ve Ceriri mezhepleri ortaya çıkmışlardır. Bilahare, inanç etrafında yapılan tartışmalarla inanç (itikad) mezhepleri de meydana çıkmıştır.

    Sünniler günümüzde inanç açısından Maturidilik ve Eşarilik, fıkhi açıdan da Hanefi, Şafii, Maliki ve Hanbelî mezheplerine bağlıdırlar. Bu 4 mezhepten ilki olan Hanefi mezhebi itikad olarak Maturidiliğe, diğer 3 mezhep ise Eşariliğe bağlıdırlar.

    Şiîlerin günümüzde bağlı olduğu en büyük fırka ise İmamiyye (Caferiyye) dir. Bunun dışında sayıları az olmakla birlikte Zeydiyye ve İsmailîyye fırkaları da günümüze ulaşmıştır.
    Haricilerin ise günümüze ulaşmış olan tek fırkası İbadiyyedir.

    Bu mezhepler dışında, Sünnilik'te olan icma-i ümmete, kıyasa ve reye başvurulmasını kabul etmeyen, her sorunun çözümünü yalnızca Kur'an'da, Sünnette, sahabe ve tabiunun görüş ve uygulamalarında arayan bir grup daha vardır. Bunlar; Selefiyye veya Selefiyyun (geçmişe bağlılar) olarak anılır. Selefîlik (Arapça: السلفية Selefîyye), temelleri İbn-i Teymiye tarafından atılmış olan İslâm dîni itikadî mezheplerinden biridir. Selef halefin tersidir ve tarihsel olarak önde olanlar anlamına gelir. Selefîyye, dinde selef kabul edilen kişilere hiçbir değişiklik yapmadan tâbi olmayı esas alır. Hanbelî mezhebi, Selefiyye anlayışına en yakın Sünni mezhep olarak tanınır.
    Eş'ârîlik ve Mâtürîdîlik kurulana kadar Sünni Müslümanlar i'tikadî yönden Selefîyye'ye bağlı sayılıyordu. Müslümanlar arasında mezheplerin kurulmuş olduğu 8. ve 9. asırların öncesinde yaşayan sahabe ve tabiin gibi Müslümanlar "Selef-i Salihin" kabul edilir ve doğru yolda olduklarına inanılırdı. İslam tarihindeki en eski hareketlerden biri olan Selefi gelenek; Ehl-i Sünnet-i Hassa, Ehl-i Hadis, Ashabu'l-Hadis gibi isimlerle de anılmıştır. Selefi gelenek hadisçilerin temsil ettiği bir ekol olması, katı nakilci tavrı, aklı öncelemekten kaçınması, kıyas ve rey gibi metodlara itîbar etmemesi ile Kûfe'de başlayıp Irak'ta kurumsallaşan Rey ekolünden farklılaşır.

    Hanbeliliğin de kurucusu olan İmam Ahmed bin Hanbel ile ilk devresini yaşayan Selefilik, Harranlı İbn-i Teymiyye ile ikinci aşamasını geçirdi. Günümüzde de devam eden üçüncü kuşağın öncüsü, 18. yüzyılın başında doğmuş olan Muhammed bin Abdülvahhab'dır. Selefiyye terimi günümüzde çoğu kez Hanbeli ekolünden Muhammed bin Abdülvahhab'ın öğretilerini benimseyen ve İslam coğrafyasında karşıtları tarafından yaygın şekilde Vahhâbîlik olarak tanımlanan inanç sistemine mensup kişileri tanımlamak için kullanılmaktadır. Kimilerine göre Ehl-i Sünnet'in dışında olduğu varsayılan öte yandan da kendisini Selef-i Salihin'in gerçek tâkipçileri olarak tanımlayan Vehhâbî akımı Haricîler'in kollarından biri sayılır. Nitekim günümüzdeki Selefi ve Vahhabi toplumların fikirleri ve davranışları Haricîler ile mutabıktır. Vahabi ve Selefiler diğer itikad ve mezheplerin Müslümanlarını, küfür, şirk ve bidat ile itham etmektedirler.

    Günümüzde din savaşları İslam coğrafyasında, Müslümanlar arasındaki Sünni-Şii savaşı olarak IŞİD öncülüğünde çıkmaya aday görülmektedir. IŞİD, kendi hegemonyasını kabul etmeyen tüm grupları, kişileri ve aşiretleri düşman kabul etmektedir. Sünni militanlar İslam'ın diğer mezheplerini de kafir olarak tanımlamakta, tutsak aldığı askerleri ya da hain olduğuna karar verdiği sivilleri sembolik yargılamaların ardından acımasızca öldürmektedir.

    MECELLE 39. MADDE: "Ezmanın tagayyürü ile ahkâmın tebeddülü inkâr olunamaz." (Zamanın değişmesi ile bazı hükümlerin değişmesi inkâr olunamaz.)

    Buna göre nass ile sabit olmayan ve dinin temel hükümleri arasında yer almayan bir kısım hükümler ve detay gelişmeler zamanın değişmesiyle değişebilir/değişmelidir...

    Bunun ceza hukuku ve medeni hukukta tatbîkî gerekir. Aksi takdirde İslâm, kimilerince bir zulüm aracı olarak varsayılacak; kimilerince korkulması gereken bir diktacı düzen olarak görülecektir.
    Şeriatta bir kısım medeni ve ceza hukukunun bugünkü medeni dünyada uygulanabilirliği yoktur: Kadınların şahitliğinin ve miras hakkının yarım olduğu, seçilme haklarının olmadığı, çok sayıda evliliğin olduğu, dinden çıkanın hatta namaz kılmayanın öldürüldüğü, hırsızın elinin kesildiği, kırbaç ve recm cezalarının olduğu”¦

    TARİKAT veya CEMAATLER
    İslam dünyasında tarikatlar, ilk olarak 12. yüzyıldan sonra görülmeye başlamışlardır. Tarikat, Arapça'da "yol" anlamına gelir. Bu "yol" ise tasavvufta Tanrı'nın doğrudan bilgisine götürdüğüne inanılan manevi yoldur. "Tarikat" dinin zorunlu kurallarının yanı sıra daha fazla sevap kazanmak maksadıyla zorunlu olmayan birtakım zikirleri ve güzel amelleri yerine getirmek isteyenlerin tuttuğu bir yoldur. Bu yolu tutanlara dileyen ve isteyen anlamında Mürid ya da Derviş denir.
    İslam Dünyasındaki 12 ana tarikat, süreç içerisinde sayıca 400'lere ulaşmıştır. Müslümanlıkla birlikte Yahudilik ve Hristiyanlıktaki tarikat ve cemaatler birlikte hesaplanırsa bu sayı 1000'i aşmaktadır.

    MASONLUK: Mason kelimesi “duvarcı” anlamına geliyor. Masonlar resmî tarihle¬rini 300 yıl öncesinden başlatırlar. 1717 tarihinde Londra'da bir araya gelen 4 locanın girişimiyle Londra Büyük Locası kurulmuştur.

    Masonlara göre masonluk bir kültür ve fikir üst yapı kurumudur. Ezoterik ve sadece üyelerine açık olan bir örgüttür (Türkiye'deki BAZI CEMAAT ve TARİKAT yapılanmaları gibi).
    Dünyanın birçok ülkesinde 6 milyon üyesi ile değişik biçimlerde mevcuttur. Sadece İngiltere, İskoçya ve İrlanda'da 650 bin, Fransa'da 200 bin, ABD'de ise 2.5 milyonu aşkın üyesi bulunmaktadır. Türkiye'deki mason sayısı 15 bine ulaşmaktadır.

    Türkiye'de “5253 sayılı “Dernekler Kanunu” ile 31.03.2005 tarih ve 25772 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan “Dernekler Yönetmeliği”ne göre faaliyet göstermekte olan mason dernekleri hakkında ilginç fakat mühim bir ayrıntıyı belirtmekte fayda var: Atatürk, 1935 yılında Türkiye'deki mason localarını kapattırmıştır. Türk masonları 13 yıl süreyle hiçbir örgüt faaliyeti gösterememiş olup, buna Türk masonluğunda "uyku dönemi" denilir.

    İLLUMİNATİ: Türkçe “aydınlanmışlar” demektir. Aydınlanma Çağı döneminde, 1 Mayıs 1776'da Almanya'da kurulmuş bir yapıdır. Model olarak Masonluğu almıştır.

    İlluminati'nin Fransız İhtilali'nin de mimarı olduğu gibi uluslararası komplo teorileri ortaya atılmıştır. Sembolleri piramit, tek göz, üçgen ve güneştir. Amerikan BİR DOLARI'nda görülmektedir.

    Sekülerlik laikliği, ladinilik ise sekülerizmi ihtiva eder. Ladinilik dinsizlik olup, komünist ülkeler örnek verilebilir. Sekülerizm çoğu kere laiklik ile karıştırılır, ama laikliğin daha katı olanıdır denilebilir. Laiklik ise, kabaca devlet işlerinde ve hukukta dini kural ve kaidelerin referans alınmaması ve bütün inançlara eşit mesafede olunmasıdır. Muhteviyatında dini düşünce ve ibadet özgürlüğünü barındırır. Hristiyanlık büyük ölçüde laiklik ile çatışma göstermez. Fakat Yahudilik ve Müslümanlık için aynı şeyler söylenemez. İslam, sadece insanları eskatolojik açıdan değerlendirmez, cemiyetin içtimai nizâmını tanzime de taliptir. Yani, kısaca durum karışık...

    Ne gariptir ki, bütün dinlerin ortak bir özelliği de istenildiği tarafa çekilebilmesidir. Mezhepler, meşrepler, tarikatlar ve cemaatler zenginlik olduğu kadar aynı zamanda bunun bir delilidir de...

    Din bir enstrüman değildir... Hele silah hiç değildir... Bunun tek manii; kişilerin değil, devletin laik kalmasıdır...

    Dini, iktidar olmanın bir enstrümanı olarak görürsek, artık o din din olmaktan çıkar, zorbaların sopası haline gelir. İşte laiklik burada devreye girer...
    Laiklik, dinin tek bir yorumunun cemiyetin tamamına dayatılmasına karşı bir güvencedir”¦
    Anayasanın ruhu laiklik zaviyesinden muhafaza edilmelidir... Türkiye demokrasi ve laiklik bakımından elde ettiği tarihi ANAYASAL kazanımları geliştirerek korumalıdır”¦

    TÜRKİYE CUMHURİYETİ ANAYASASI
    I. Devletin şekli
    MADDE 1- Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.
    II. Cumhuriyetin nitelikleri
    MADDE 2- Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, millî dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, lâik ve sosyal bir hukuk Devletidir.